Rafiziler ile biz de sünniyiz diyen bazı mezhepsizler, ibni Sebe diye bir kimse yok diyerek güneşi balçıkla sıvamaya kalkıyorlar. Buna yüzlerce kitaptan örnekler vermek mümkündür. El Şia ve El Sünne kitabının yazarı İhsan İlahi Zahir diyor ki:

İslam güneşi doğup her yere yayılınca, kâfirlerin ve müşriklerin kalbleri yanıp tutuştu. Kur’an-ı kerimde lanetlenen Yahudiler, İran Mecusileri, Hindular ile İslam’a hile ve tuzak hazırlamaya başladılar. Fitne çıkardılarsa da, kan dökülmesine sebep oldularsa da, Allah’ın nurunu söndüremediler ve hakiki İslam yani Ehl-i sünnet, çığ gibi her tarafa yayıldı. Bu dini söndüremezler de, çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlar, ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeye yelteniyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de, Allah nurunu tamamlayacaktır.) [Saf 8]

İslamiyet’e ilk fitneyi de Yahudiler soktu. Müslüman gözüken, kâfirliğini gizleyenlerin başında Yahudi Abdullah bin Sebe geliyordu.

Yahudiler, Hazret-i Osman’ın hilafeti zamanında Medine’ye gelip tuzak kurmaya çalıştılar. Hazret-i Ali’yi de kendilerine kalkan ettiler. Onun taraftarı, dostu gibi göründüler. Müslümanların, Resulullahın halifesi, damadı ve zengin olması hasebiyle malıyla İslam’a ve Müslümanlara yardımları olan Hazret-i Osman’a karşı çeşitli yalan ve iftiralar uydurarak ayaklanmalarını teşviklediler. İslam inancına ters fikirler yaymaya başladılar. Kendilerine (Ali şiası) yani Ali taraftarları adını verdiler. Hazret-i Ali ise onların hainliklerini biliyordu ve onlara çeşitli cezalar verdi. Ondan sonra da Oğulları bu Sebeiyye fırkasını hep lanetlediler. Zamanla Yahudiler, Mecusileri ve Hinduları da yanlarına alarak, Yahudi, Mecusi ve Hindu inançlarını İslam inancı olarak yaydılar.

Bunun böyle olduğunu dördüncü asır Şia tarihcilerinden, Şia kaynaklarına göre muteber kişiliğiyle bilinen el-Keşi de itiraf etti:

El-Keşi
, Rical isimli kitabında bazı ehli ilimin şöyle söylediklerini naklediyor: Abdullah bin Sebe Yahudi idi ve müslüman oldu, Hazret-i Ali’ye tâbi oldu, (Yahudi iken de taşkınlıkta bulunurdu ve Yuşa bin Nun Musa aleyhisselamın vasisiydi diyordu.) Resulullahın vefatından sonra da Hazret-i Ali hakkında aynısını söyledi. İlk önce açıkça Hazret-i Ali’nin imamlığının farz olduğunu söyledi ve kendilerine karşı gelenleri kâfirlikle itham etti. Bunun için Şiaya muhalif olanlar diyor ki: (Rafizilik temel inançları Yahudilikten alınmıştır.) (Rical el-Keşi – s.101 Müessetül eâlimi bikerbelae el ırak)

Şiilerin cerh ve tadil imamı el-Memakani de tenkihil makal kitabında el-Keşi’den naklederek aynı sözleri kitabına almıştır. (Memakani, Tenkihil makal, s.184, cild 2 Tahran)

Nubahti kimdir?
El Nubahti, bütün şia kaynaklarınca dürüstlüğü ve sağlam olduğu bildirilen, kendi zamanı ve üçüncü asrın öncesi ve sonrası üstün saydıkları, şia tarihcilerince el-Necaşi lakaplı, şianın muteber kabul ettiği âlimlerinden biridir. (el- Fihrist lil Necaşi, s. 47 Hind baskısı Hicri 1317)

El-Tusi,
Nubahtinin, güvenilir olduğunu, kelamcı, filozof ve imamiyye itikadında olduğunu söylemektedir. (Fihrist El-Tusi, s.98 Hind baskısı Miladi 1835)

Nurullah El-Tusturi
de Nubahti hakkında şöyle demektedir: (O, el hasan bin musa el Nubahti’dir. Cerh ve tadil âlimlerinin en büyüklerindendir.) Ayrıca, el-Tusi gibi, Nubahti’nin güvenilir olduğunu, kelamcı, filozof ve imamiyye itikadında olduğunu söylüyor. (Meclisil Müminin lil Tusturi, s.77 İran baskısı)

El- Nubahti
, Şii Fırkası kitabında şöyle diyor:
Abdullah bin Sebe, Ebu Bekir’e, Ömer’e, Osman’a ve diğer Eshaba kötülemeyi başlatandır. Ali aleyhisselamın emrettiğini söylerdi. Ali (a.s) onu çağırıp böyle söyleyip söylemediğini sordu, söylediğini itiraf etti. Bunun üzerine öldürülmesini emir verdi. İnsanlar araya girdi feryat ettiler, Müminlerin emiri! Seni ve ehl-i beytin sevilmesini ve dost edilmesini söyleyen birisini mi öldürüyorsun! Ali (a.s) onu o zamanın Fars devletinin başkenti olan Medayin’e sürdü.

Medayin’de Ali’nin (a.s) ölüm haberini duyuran kişiye Abdullah bin Sebe şöyle dedi: Onun öldürüldüğünü ispat eden adil yetmiş kişi getirsen ve yetmiş paket içinde onun beynini getirsen yine de onun ölmediğini ve öldürülmediğini biliriz. Tüm yer küresine hakim olmadan da ölmez. (Nubahti, Firak el şia s. 43-44 Haydariye matbaası baskısı Necef. Irak Hicri 1379-Miladi1959)

Aynısını şii tarihçisi Ravdatil safa kitabında zikretmiştir:
Abdullah bin Sebe, Osman bin Affan karşıtlarının Mısır’da çok olduğunu öğrenince oraya yöneldi. Orada ilim ve takvalıymış gibi göründü ve böylece insanları kendine güvendirdi ve bozuk, yanlış ve çirkin emellerini terviç etmeye başladı. Her Nebi kendinden sonra yerine geçecek birini vasiyet eder. İlim, fetva, cömert, yiğit olan ve emaneti yerine getiren takva sahibi Ali de Resulullahın vasisi ve halifesidir. Ümmet Ali’ye zulüm etti. Onun hakkı olan hilafeti ve vilayeti zorla aldı, şimdi onun yanında yer almak ve yardım etmek herkese lazımdır. Osman’ın hilafetine son vermek lazım dedi. Mısırlılar onun sözlerinden ve görüşlerinden çok etkilendiler ve Osman’ın hilafetine karşı çıktılar. (Ravdatil safa, s. 292 cild 2, Farsça İran baskısı)

İbni Sebe’nin aslı ve kimliği:
İbni Sebe, hile ve tuzak kuran casusluk eden bir kişi olduğu için herkese değişik şeyler söylemiş, izini belli ettirmek istememiştir. İşte bu yüzden tarihciler Abdullah bin Sebe’nin kimliğinde, aşireti ve memleketi hakkında çeşitli haberler vermişlerdir.

Şimdi bu haberlerden bazılarına bakalım:
Yu’rab bin Kahtanın Yeşcab adında oğlu oldu, ondan da Sebe oldu, Sebe’nin adı Abduşems idi. Babasından sonra Yemen’e lider oldu, savaş neticesinde çok köleleri oldu bu nedenle (Sebe) diye adlandırıldı sonra da oğulları bu adla çağrıldı. Kur’anda adları geçmektedir. (el-Kalkaşendi, Kalaidil ceman s.39)

İbni Sebe’nin, kuzeyde bulunan göçmen bedevi kabilelerinden olduğu sonra milattan 800 sene önce Yemen’in güneyine inen veya Aşurilerin baskısı üzerine kuzeyden göç edip Yemen’e yerleşen arab kabilelerinden olması muhtemeldir. (Arap tarihi hakkında konferanslar, Ali Salih el Alyi, 1/21)

İbni Sebe (humeyr) kabilesindendir. Humeyr kabilesi, Humeyr bin el Gavse oğlu Sead oğlu Avf oğlu Malik oğlu Zeyd oğlu Sedid oğlu Humeyr oğlu küçük Sebe oğlu Lehia oğlu Humeyr oğlu Sebe oğlu büyük Yeşcab. Humeyr el Gavs o Humeyr el ednidir. Yurtları Yemen’dir. San’a şehrinin batısında Humeyr semtindedir. (Yakut el Hamevi, Meacimil bulden 2/306)

Taşkın fırkaların ikincisi de Allahü teâlâdan başkasını ilah edinenlerdir, bunların başında ise Humeyri Abdullah bin Sebe ve arkadaşları gelir. (İbni Hazm, El-Fasıl Milel vel Ehve 5/36)

İbni Sebe, Hemadan kabilesindendir. Hemadan, Kehlan ve el Kahtaniye kardeşlerdir, bunlara Hemadan oğulları denir. İkamet yerleri ise Yemen’in doğusudur. (El- Belaziri, Eşreflerin soyu 5/24), El- Eş’ari el-Ka’mı, Mekalet vel Fırak s. 20) (Furazdak divanı s. 242/243)

Rida Kehale’nin Mu’cem kabailil Arab kitabında da (3/1225), El-Belaziride olduğu gibi soyu şöyledir: (Abdullah bin Sebe oğlu Vehbil Hemadani ) El- Eş’ari El Kami de ise şöyledir: (Abdullah bin Sebe oğlu Vehbil Rasibi el Hemadani)
İbni Sebe (El-Hira) ahalisindendir. Abdullah bin el-Sevda, Sebeiyyenin fitnelerinin yayılması için ona destek oluyordu ve kökü el Hira Yahudilerinden idi, müslüman olduğunu ilan etmişti. (Abdul Kahiril Bağdadi, el-fırak beynel fırak s.235)

İbni Sebe, zimmi idi. Rum asıllı idi müslüman olduğunu ileri sürdü, sözlü ve fiili bid’atler meydana çıkardı, Allah ona lanet etsin. (İbni Kesir, Bidaye ve Nihaye 7/190)

Abdullah bin Sebe, Yahudi asıllı olup San’alıdır. (Taberi Tarihi 4/34)
Abdullah bin Sebe, Sebeiyye fırkasındandır, bunlar Rafizilerin taşkınlarıdır. Yemen Yahudilerindendir. (İbni Asakir, Dimaşik Tarihi 3/29)

İbni Sebe’nin müntesip olduğu kabilesi hakkında deniyor ki:
İbni Sebe’nin anası ise Habeşli (Siyahi-zenci) idi. (Taberi Tarihi 4/326-327)

Anasının siyahi olması sebebiyle İbni Sebe’ye çok defa (siyah kadının oğlu manasına gelen) ibni Sevda da denir. (İbni Habib, el Mahcer s. 308)

İbni Sevda, Basra’da bulunan Hakim bin Cebele misafir oldu. (Taberi Tarihi 4/327)

İbni Sevda Mısır’a gittiğinde.... (Zehebi, İslam Tarihi 2/122)

Abdullah bin vehb oğlu Sebe, İbni Sevda adıyla bilinir. (El Mukrizi, el Hutat 2/356)

İbni Asakir Tarihinde (29/7-8) diyor ki;

Ammar El Dihni dedi: Eba El Tufeyden işittim diyor ki: (Müseyyib bin Necbe ile ibni Sevda’yı, Ali minberde iken, camiye girdiklerini gördüm. Ali onlara hitaben buyurdu ki, sizin bu hâliniz nedir? Müseyyib dedi ki, bu Allah ve Resulüne yalan söyler, iftira eder. Ebu Bekir’e ve Ömer’e kötü söz söyler) Zeyd bin Vehb yoluyla Hazret-i Ali’nin şöyle dediği bildirilir:
(Ben bu siyahiden beriyim, uzağım, söyledikleriyle hiçbir ilişki ve alakam yoktur.)
(Allah ve Resulüne yalan söyleyen şu zenciyi cezalandırmamda beni kim mazur görmez ki!)
Müsteşrik Hodgeson, İbni Sebe’nin ihtimalle Yahudi olmadığını söylüyor. İtalyan Levi Della Vida onu destekliyor, bu sözünü teyiden de İbni Sebe’nin Arab kabilesi olan Hemadanlı olmasını gösteriyor.
Kişinin arab kabilesinden olması Yahudi olmamasını gerektirmez. (Dr. Abdurrahman Bedevi Mezahibil İslamiyyin 2/30)

Bazı kabileler Yahudi idi. Humeyr, Kenne oğulları, el Keab bin Haris oğulları ve Kende Yahudi idiler. (İbni Kuteybe, Mearif s.266)

İslam’dan önce Yemen asıllı Yahudilerin çoğu Arap asıllıdır. (Dr. Cevad Ali, Arap tarihi 6/26)

Bazı müsteşriklerin Abdullah bin Sebe’nin Yahudiliğinden şüphe etmeleri, İbni Sebe’nin Mehdi hakkında ki görüş ve düşüncelerinde Tevrattan fazla İncilden etkilenmesinden ileri gelmektedir. Bu itiraz ve şüphelerinin zayıf olduğu, araştırmacıların o zamanın Yemen Yahudileri hakkındaki incelemelerinde ortaya çıkıyor. O zaman Hıristiyanlığın etkisi altında kalan Yahudilik yüzeysel kalmıştır. Bu nedenle İbni Sebe’nin Yahudiliği Habeşli (Filaşe) Yahudilere çok yakındı. (Abdurrahman Bedevi, Mezahibil İslamiyyin 2/28)

İbni Sebe’nin kimliğinin belirlenmesindeki çelişkinin sebebi:
İbni Sebe’nin kimliği hakkında ihtilafa şaşırmamak lazım, çünkü İbni Sebe kendini tam kamufle etmiştir. İslam’a ve Müslümanlar arasında düşmanlık yapmak, fitne ve fesat çıkarmak için müslüman gözükmüştü. İsmini ve soyunu sopunu farklı bildirdiği anlaşılmaktadır. Hatta bazen bildirmediği de görülmektedir. Osman bin Afvan’ın Basra valisi olan Abdullah bin Amir kendisine sen kimsin dediğinde İbni Sebe ismini ve babasının ismini söylememiş, bu soru karşısında, (Ben ehl-i kitaptan İslamiyet’i seçmiş ve size yakın olmak isteyen bir kişiyim) demiştir. (Tarih Taberi 4/326-327)

İbni Sebe İslam devletinin başlarında yapmış olduğu cinayetleri ve ortaya attığı bozuk düşüncelerini kamufle etmek için başka takma isimler kullanmıştır. Şöyle ki:
1- İbni Sebe Yemen’lidir, ister Humeyr veya Hemadan kabilesinden olsun, her iki kabileden de akrabaları olabilir.

2-
Yemen’de Yahudi varlığının mevcut olmasıdır. Roma İmparatoru (Teytus) Filistini işgal edip Heykeli yerle bir ettikten sonra Yahudileri oradan sürdü, bir kısmı Yemen’e yerleşti. Miladi 525 te Habeşler Yemen’i ele geçirdiler, o andan itibaren Yemen’de Hıristiyanlık yayılmaya başladı. (Ahmed Hüseyn, Yemen Tarihi s.158-159)

3-
Yemen’deki Yahudilik yüzeysel olduğundan Tevrat ile İncilin esasları ile birbirine kaynaştı. (Mezahibil İslamiyyin 2/28)

4-
Yemen’e Habeşilerin istilasıyla Yahudilik zayıflasa da varlığını sürdürdü. (Arap Tarihi 6/34)

İbni Sebe’nin Müslümanlar arasında ortaya çıkması
Tarih kitaplarında Hicri (35) senesinde meydana gelen olaylar hakkında şöyle denmektedir:
Abdullah bin Sebe San’a (Yemen) Yahudilerindendir. Osman bin Afvan radıyallahü anh zamanında müslüman olduğunu söylemiştir. Ancak insanları saptırmak için müslüman memleketlerini Hicazdan başlayarak dolaştı. Sonra Basra, Kufe ve Şam şehirlerine geldi ancak buralarda hiçbir etki gösteremedi ve Mısır’a geldi orada vasiyet ve geri dönme inancını ortaya attı, bu bozuk fikirleri ile insanları saptırdı ve Mısır’da kendine yardımcı olacak taraftar oluşturdu. (Taberi Tarihi 4/340), (Kamil İbni Esir, 3/77), (İbni Kesir, Bidaye ve Nihaye 7/167), (İbni Asakir Tarih Dimaşık 29/7-8)

İbni Kesir
Hicri (34-35) senesinde ki olayları (7/183-190) sayfalarda anlatırken diyor ki:
Hazret-i Osman’ın hilafetten zorla düşürülmesi için insanlara çağrı yapan, onları kışkırtan, Mısır’dan gelen toplulukların başını çeken Abdullah bin Sebe’dir.

Taberi
(4/331) ve İbni Esir (3/147) diyor ki:
İbni Sebe Hicri (34) senesinden önce müslümanlar arasında Kufe’de görüldü. Hazret-i Osman’ın valisi olan Said bin el As’ı makamından düşürmek isteyen (Zeyd bin Kays) camiye girdiğinde ona katılanlar, siyahi kadının oğlunun yani ibni Sebe’nin mektuplaştığı kişilerdi.
Buradan İbni Sebe’nin bu tarihten önce ortaya çıktığı ve Zeyd bin Kays ile bir araya gelenlerle bir topluluk oluşturduğu anlaşılmaktadır. (Taberi 4/326)

İbni Esir
(3/144 )’da Hicri (33) senesinde Abdullah bin Amir’in Basra’ya vali olduktan üç sene sonra İbni Sebe’nin Hakim bin Cebele misafir olduğunu bildiriyor ve İbni Amirle Siyahinin oğlunun karşılaşmasını anlatıyor, bu husus konunun başında zikredilmişti.

Araştırmamıza devam ettiğimizde İbni Sebe’nin müslümanlar arasında bu tarihten de önce ortaya çıktığını görüyoruz. Taberi (4/283) ve İbni Esir de (3/114 ), Hicri (30) yıllarında ki olaylar için, Siyahinin oğlunun Şam’a gelip Ebi Zer ile buluştuğunu ve onun Muaviye’ye muhalefet etmesi için çalıştığını bildiriyorlar.

Hicaz’da görünmesi:
İbni Sebe’nin Hicazda ortaya çıkması, Basra’dan ve Şam’dan önce olduğundan, hicri 30 senesinden öncedir. Çünkü Şam’da görünmesi bu tarihten öncedir. Hicazın tarihine baktığımızda daha detaylı bilgi bulunmamaktadır. Bundan anlaşılıyor ki İbne Sebe Hicazda ikamet etmeye imkan bulamamış, oradan Basra’ya geçmiştir. (Taberi 4/340-341)

Basra’da görünmesi:
İbni Amir Basra valisi olduktan 3 sene sonra İbne Sebe, Hakim bin Cebeletül Abdi’ye misafir oldu. Yeni Abdul Kays diye bir şahısın Hakim bin Cebelin evine geldiğini İbni Amir haber alır. Hakim, hırsızlıktan dolayı göz hapsinde bulunurken askerlerin bir an gafletinden yararlanarak Faris topraklarına kaçmıştır ve orada bulunan Zimmilerin mallarını çalar, ülkede anarşi çıkarır. Zimmiler ve Ehli kıble Hazret-i Osman’a gelerek şikayetçi olurlar. Hazret-i Osman Basra’nın valisi olan İbni Amire bir mektup yazar ve der ki (Onu ve onun gibilerini halleri düzelinceye kadar Basra’da hapset.) Bu sebeple Hakim, Basra’dan ayrılamıyordu. İbni Sevda (Siyahinin oğlu) oraya geldiğinde onun evine gitti ve bir grup ona geldi ve görüşlerini benimsediler. İbne Sebe kendisini dinleyen kulaklar bulur.

Basra valisi İbni Sebe’nin geldiğini haber aldığında onu yanına çağırır ve sen kimsin der. Kendisinin ehli kitaptan biri olduğunu İslamiyet’e rağbet ve kendilerine yakın olmak istediğini söyler. İbni Amirde ona, nerden bileyim böyle olduğunu der ve Basra’dan çıkarır. Bunun üzerine ibni Sebe oradan Kufe’ye gider. (Taberi 4/326-327)

Kufe’de görünmesi:
İbni Sebe Basra’dan çıkarıldıktan sonra Kufe’ye geldi, orada fazla kalmadan Kufeliler oradan da kovdular. (Taberi 4/327)

Basra’dan çıkarıldıktan sonra Kufe’ye geldi oradan da çıkarılınca, Mısır’a yerleşti, oradan Basra’daki ve Kufe’deki adamları ile yazışmaları sürdü. (33) senesinde Kufe’ye girse de oradan da çıkarıldı, ancak Kufe’yle bağlantısı kesilmedi, geride kalan fitnenin kuyrukları olan adamları ile yazışmaya devam etti. (Taberi 4/327) (İbni Esir 3/144)

Şam’da görünmesi:
İbni Sebe’nin Şam’a iki defa gelmiş olduğu anlaşılıyor. İlki, Hicri (30) senesinde ve Eba Zer ile buluştuğu yıldır, ikincisi ise Kufe’den çıkarıldığı yani (Hicri 33) senesidir.
İbni Sebe Hicri (30) senesinde Eba Zer ile Şam’da buluşur ve onu Muaviye’ye karşı kışkırtır. Eba Zer hazretlerine şöyle der: (Muaviye’ye hiç şaşırmaz mısın bak ne der: Mal Allah’ın malıdır diyerek sanki tümünün kendisine kalmasını ister, müslümanların o mallarda hakkı yok mu?) Bunun üzerine Eba Zer kalkar Muaviye’ye gelir ve yaptığının yanlış olduğunu söyler.) (Taberi 3/283)

[Eba Zer radıyallahü anh, Tevbe suresindeki 34. âyete dayanarak Muaviye’ye (radıyallahü anh) yapmış olduğu nasihati ihtiyacından fazla mal edinen herkese yapardı.]
İbni Sebe (h.33 senesinde tekrar geldiği) Şam’da rolünü hiç icra edemez, yapmak istediği hiç bir şeyi Şamlılara empoze edemez. Şamlılar yüz vermeyip kovmuşlardır. Oradan da Mısır’a geçmiştir. (Taberi 4/340)

Mısır’da görünmesi:
İbni Sebe’nin Mısır’da görünmesi Kufe’den çıkarıldıktan sonradır. İbni Sebe’nin Basra’dan çıkarılması h. 33 senesinde olduğuna göre oradan da Kufe’ye çıkarılması ve Kufe’den de Mısır’da istikrar etmesi, dolayısıyla İbni Sebe’nin Mısır’da görünmesi (h. 34) yılında olduğu anlaşılmaktadır.
Çünkü Basra’ya girişi ve ortaya attığı fikirlerinden ötürü kovuluşu ve Kufe’ye sürülmesi sonra oradan da kovulması ondan sonrada Mısır’a yönelmesi, bunların hepsi için en az bir yıl gerekir.
Bunu İbni Kesir (Bidaye ve Nihaye 7/284)’de teyit edip, İbni Sebe’nin Mısır’da görünmesini (h.34) yılı olayları içine alır. Suyuti de (Hüsnü Muhadara 2/174)’da İbni Sebe’nin Mısır’a bu tarihte girdiğini işaret eder.

İbni Sebe gerçek mi hayal mi?
Bazı yeni araştırmacıların (!) İbni Sebe’nin varlığı hakkındaki kuşkularının ve onun hayali bir şahıs olduğunu ileri sürmelerinin ve inkâr etmelerinin ilmi bir dayanağı yoktur. Yukarıda bir kısmını arzettiğimiz adı geçen kaynaklara dayanmamaktadır. Onların bu görüş ve iddiaları, sadece şahsi tahmin ve görüşlerinden veya mensup oldukları ve meyil ettikleri davalarından ileri gelmektedir. Şöyle diyebiliriz ki İbni Sebe’nin varlığından kuşkulananlar ve inkâr edenler ya bazı müsteşriklerdir ya da, araştırmacı kimliği altında ilk zamanda olduğu gibi, maksatlarını gizleyen İbni Sebecilerdir.

İbni Sebe’nin var olduğu tarih ve grup kitaplarının sayfalarını doldurmuştur. Onun karıştığı olayları raviler ağızdan ağıza, kulaktan kulağa taşımışlardır.

Tarihçiler, Hadisçiler, grup, minel nihal kitap ve tabakat sahipleri, Edebiyat ve soy kütükçüleri İbni Sebe’ye yer vermişlerdir, var olduğu Sünni ve Şia kitaplarında görülmektedir. İbni Sebe’nin rolünü, fitnelerini bildiren haberler, Taberi’nin Seyf bin Ömer el temiminin rivayeti ile sınırlı değildir. Bu haberler eski ravilerin rivayetlerinde çoktur ve o dönemin inanç, farklı grup ve görüşlerini ve İslam tarihinin olaylarını yazanların kitaplarında geçmektedir. Ancak İmam Taberi’nin diğerlerinden ayrılığı sadece bu husustaki haberlere çok ve geniş yer vermesidir. Bu nedenle o olaylara kaynak ve delil bildirmeden kuşku ileri sürmek, tüm bu haberleri yok etmek, âlimleri yalanlamak, iftira etmek ve tarihi gerçekleri tezyif etmektir.

İbni Sebe’nin varlığını bildiren âlimler ve eserleri:
1-
Eaşa Hemadan (Ölümü h. 84) Divanının (s.148)’de İbni Sebe’nin adı geçmektedir. Hatta, (Sebeci) küfür, hakaret kelimesi olarak kullanılmıştır. Mesela, Elmuhtar bin Ebi Abid elsekafi ve Kufeli ileri gelen destekcilerini, Basra’ya kaçtıktan sonra aşağıda ki beyt ile Eaşa Hemadan hiciv etmiştir:
Sizin Sebeci olduğunuzu gördüm
Küfrün bekçileri ben sizi bilirim

2- Dr. Sefer El Havali
’nin Zahiratül irca fil fikril islami kitabında (1/345-361) yazdığına göre, Sebeciler, Hasan bin Muhammed bin elhanefiye’nin (tevellüd h.95) İrca kitabında da geçmektedir. Nitekim Dr. El Havali, burada Hasana dayandırılan ircanın manasından bahsetmekte ve bu konuda ilim ehlinin sözlerini de zikr etmektedir. Yine El Havali, İbni Ebi Ömer el Adni’nin, (Kitabül İmam s. 249’da) şöyle dediğini bildirmektedir:
(Sebecilerin iddialarından biri de şudur: “İnsanlarda bulunmayan vahye, biz ulaştık” derler.)

3-
İbni Asakir Tarihinde (29/7) Şa’biden ( t.103 h.) rivayet ederek diyor ki: (İslamiyet’te, bir insana tanrı diyerek ona ilahlık isnat eden, dolayısıyla bu şekilde Allahü teâlâya ilk şirk koşan Abdullah bin Sebe’dir.)

4- Furazdak
da (t.116 h.) Divanında (s.242-243) Dir el Cemacim savaşında Abdurrahman bin El Eş’asa karşı devrime kalkan Irak eşrafını ve destekçilerini (Sözlerinde vefa göstermez Sebeciler, tilkiden daha sinsidir onlar...) gibi beytler ile Sebeciler diyerek hiciv etmektedir.

5-
İmam Taberi, tefsirinde (3/119) Katade bin Deame el sudusi el Basri (t. 117 h.)’nin şöyle dediğini nakil etmektedir: Katade, âl-i imran suresinin, (Kalblerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar) mealindeki yedinci âyet-i kerimesini okuduğu zaman (bunlar Hurufiler ve Sebeciler değil ise kimdir) yani onların tâ kendileridir demiştir.

6-
İbni Sa’d (t.23 h.), İbni Sebe’yi isim olarak zikir etmedi ise de Sebecilik ve liderlerinin fikirlerini anlatmaktadır. (Tabakat Kübra 3/39)

7-
İbni Habib Bağdadi (t.245 h.), Abdullah bin Sebeyi Habeşliler arasında anmaktadır. (Muhber s. 308)

8-
Ebu Asım Huşeyş bin Esram (t. 253 h.), İbni Sebe’nin arkadaşlarından bir grubu ateşte Hazret-i Ali’nin yaktığını İstikame kitabında haber vermektedir.

9-
Mutezilenin ileri gelenlerinden Cahiz (t.255 h.) Beyan ve Tebyin (83-81) kitabında İbni Sebe’den bahsetmektedir. Hazret-i Ali’nin zındıkları yaktığı haberi sihah ve sünen ve Mesenid kitaplarında bildirilmektedir. Örneğin Sünen Ebu Davud (4/126) Nisai (7/104) Hakimin Müstedreki (3/538)

10-
İmam Buhari (T.256 h.) Sahihinde Mürtedlerin tevbe etmelerini istemek kısmında İkrime’nin rivayet ettiği haberde buyuruyor ki: Ali radıyallahü anh zındıkları topladı ve yaktı, bu olayı ibni Abbas duyunca buyurdu ki: Peygamberimiz, (Allahü teâlânın azabı ile azap etmeyin) buyurduğu için ben olsaydım yakmazdım. Onları Resulullahın (Dinini değiştireni öldürün) sözüne istinaden öldürürdüm.
Şu tarihi bir gerçektir ki Hazret-i Ali’nin kendisine ilah diye iftira edenlerden yaktığı kişiler, Abdullah bin Sebe’ye uyanlardı

11-
Cevzcani (T. 259 h. ) Ahval el Rical ( s.38 ) kitabında diyor ki: Sebeciler küfürde çok ileri gittiler ve Hazret-i Ali’ye ilah dediler, o da ceza olarak bunları yaktı ve buyurdu ki: Bu iddialarını çok çirkin gördüğüm için ateşi tutuşturdum ve Kamber’i de çağırdım.

12-
İbni Kuteybe de (h. 276) Mearif (s. 267) kitabında diyor ki: Sebeciler Rafizidirler, Abdullah bin Sebe’ye bağlıdırlar. Tevil Muhtelefil Hadis kitabında da (s. 73) diyor ki: Abdullah bin Sebe Hazret-i Ali’de rububiyet (ilahlık) var dedi, Hazret-i Ali de onun arkadaşlarını yaktı.

13-
El Belaziri (T. 279 h.) diyor ki İbni Sebe Hazret-i Ali’ye Ebu Bekir ve Ömer hakkındaki görüşünü sordu. Cevaben buyurdu ki sizin hiç işiniz yok mu? (Enseb el Eşraf 3/382)

14-
İmam Taberi (T. 310 h.) Seyf bin Ömer’den rivayetle İbni Sebe hakkında en çok haber verendir. (Tarih Taberi 4/283, 326, 331, 340, 349, 398, 494, 505)

15-
İbni Abdu Rabbeh (T. 328 h.) diyor ki: (Sebeciler, Hıristiyanların İsa aleyhisselam hakkında taşkınlık yaptıkları gibi, Hazret-i Ali hakkında çok taşkınlık ederek dediler ki o bizi yaratan Allah’ımızdır.) (el Akdul Ferid 2/405)

16-
Ebu Hasan Eş’ari (t. 330 h) diyor ki: Abdullah bin Sebe ve grubu taşkınlar sınıfındadır. Çünkü onlar Hazret-i Ali’nin ölmediğini iddia ederler ve dünyaya tekrar geri gelecek, yer yüzü adaletle dolacak zulümle dolduğu gibi derler. (Makaletil İslamiyyin 1/85)

17-
İbni Hibban (t. 354 h.) diyor ki: Kelbi Sebecidir ve Abdullah bin Sebe’nin arkadaşlarındandır ve Hazret-i Ali ölmedi, Kıyametten önce tekrar dünyaya gelecek derler. (Kitâbil Mecruhin 2/253)

18-
El Mukaddesi (t 355 h.) diyor ki: (Hazret-i Ali’nin ölüm haberini söyleyene İbni Sebe şöyle dedi: Arapları sopasıyla sürmedikçe onun beynini sarıp getirsen yine de inanmam. (el Bedi vel Tarih 5/129)

19-
El Maltı (t. 377h.) diyor ki: Sebeciler Ali’nin hilafeti zamanında yanına geldiler ve dediler ki: Sen sen! Hazret-i Ali buyurdu ki, ne var, ben kimim? Dediler ki: sen yaratansın! Hemen tevbe etmelerini istedi, sözlerinden dönmediler, onlar için büyük bir ateş hazırlattı ve ateşte yaktı. (Tenbih s.18)

20-
Ebu Hafs bin Şahin (t. 385 h.) diyor ki: Hazret-i Ali Şianın taşkınlarının bir kısmını yaktı bir kısmını da sürgün etti. Abdullah bin Sebe sürgün edilenlerdendi. (İbni Teymiye, Minhacil Sünne 1/7)

21-
el Havarzemi (t. 387 h.) diyor ki: Sebeciler Abdullah bin Sebe’nin arkadaşlarıdır. (Mefatihul Ulum s. 22)

22-
el Hemazani (t. 415 h.) Tesbit Dalail el Nübüvveh (3/548) kitabında Abdullah bin Sebe’den bahsetmektedir.

23-
Bağdadi (t.429 h.) diyor ki: Sebeciler bid’atlerini Hazret-i Ali zamanında ortaya attılar, onlardan bazısını yaktı. İbni Abbas haber alınca ateşle yakmanın uygun olmadığını ayrıca Şamlılarla tekrar savaşacağından, bu işin uzaması halinde arkadaşları arasında kargaşa olacağından geri kalanları sürgün etmesini işaret buyurdu. O da geri kalanları Medayin’e sürdü. (el Firak Beynel Firak s.15)

24-
İbni Hazm (t.456 h.) diyor ki: İslamiyet’te Allahü teâlâdan başkasına ilahlık isnat edenlerin başı melun el Humeyri Abdullah bin Sebe ve arkadaşlarıdır. Sebeciler Hazret-i Ali’ye gelerek dediler ki: O sensin! Hazret-i Ali onlara dedi ki O kim? O sensin, Sen Allahsın dediler. Hazret-i Ali ateş hazırlatarak onları yaktı. (Fasıl fil Milel ve Nihal 4/186)

25-
El Esfarayani (t.471 h.) diyor ki: İbni Sebe, fitnesinin başında Hazret-i Ali’nin Peygamber olduğunu söyledi, sonrada onun ilah olduğunu iddia etti ve herkesi buna davet etti. (el Tabsira fiddin s.108)

26-
Şehristani (t. 548 h.) Milel ve Nihal (2/116, 155) kitabında, İbni Sebe hakkında şöyle der: (Diğer taşkın gruplar da, [yani eshab-ı kiramı kötüleyip dil uzatanlar, Hazret-i Ali’ye peygamberlik, ilahlık isnat edenler], İbni Sebe’nin kollarıdır, [yani hepsinin kaynağı ibni Sebe’dir].) Diğer bir yerde de şöyle der: (Hazret-i Ali’nin nasla imam olacağını ilk ortaya atan İbni Sebe’dir.)

27-
Sem’ani (t. 562 h.) diyor ki: Sebeciler, Abdullah bin Sebe’ye uyanlardır. (Enseb 7/24)

28-
İbni Asakir (t. 571 h.) Tarihinde (3/29) İbni Sebeyi şöyle anlatır: Sebeciler Abdullah bin Sebe’ye tâbi olanlardır ve onlar Rafizilerin taşkınlarıdır, aslı da Yemen’li Yahudi idi, müslümanlığını ilan etti.

29-
Neşvan el Humeyri (t. 573 h.) diyor ki: Sebeciler Ali’nin ölmediğini söylediler, Yeryüzü zulümle dolduğu gibi adaletle de dolmadan ölmeyecektir ve insanları kıyametten önce tek dine döndürecektir dediler. (Hivarul Ayn s.154)

30-
Fahrettin el Razi de (t. 606 h.) İtikâdet Firak el Müslimin vel Müşrikin kitabında (s.57 ) Hazret-i Ali’nin Sebecileri yaktığını vurguluyor.

31-
İbni Esir (t. 630 h.) Ellubab kitabında (s.2/98) diyor ki: Sebeciler Abdullah bin Sebe’nin yolundadırlar. Yine Kâmil kitabında (3/114,144, 147, 154 ve diğer sayfalarda da) Taberi’nin rivayetlerinin senetlerini pek meşhur olduğu için kaldırıp sadece haberleri bildirmektedir.

32-
Es Sekseki (t. 683 h.) el-Burhan kitabında diyor ki: (Öldükten sonra tekrar dünyaya geri dönme bozuk fikrini ilk önce İbni Sebe ve adamları söylemiştir.)

33-
İbni Teymiye (t. 727 h.) diyor ki: (Rafiziliğin asıl kaynağı zındık münafıklardır. Bu bid’ati ilk olarak zındık İbni Sebe çıkarmıştır. Hazret-i Ali’nin nasla imam ve onun masum olduğunu söyleyerek çok taşkınlık göstermiştir.) Mecmu’ul Fetava (4/435) ve Minhec’ul Sünnetül Nübeviyye kitabının bir çok sayfalarında böyle taşkınlıklarını ve zındıklığını yazmaktadır.

34-
Abdullah bin Sebe’nin adı, el Ma’laki (t. 741 h.)’nin Temhid vel Beyan kitabında (s. 54) şöyle geçmektedir: (h. 33 senesinde Hazret-i Osman’a karşı bir grup yürüdü. Bu grupta Malik el Eşter, Esved bin Zeyd ve İbni Sevda lakabıyla bilinen Abdullah bin Sebe vardı.

35-
Zehebi (t.748 h.) el Muğni fid Duafa kitabında (1/339) Ve Mizan (2/426)’da şöyle yazmaktadır: (Abdullah bin Sebe Şianın taşkınlarından ve sapıtmış ve sapıttırandır.) Bu sözün aynısı İslam Tarihi (2/122-123)’nde de geçmektedir.

36-
Essafidi (t.764 h.) el Vafi bil Vefiyyet kitabında (17/20) İbni Sebe’yi anlatırken diyor ki: (Abdullah bin Sebe, Sebecilerin başıdır. Hazret-i Ali’ye sen ilahsın dedi, onu Medayin’e sürdü. Hazret-i Ali öldürüldüğü zaman onun ölmediğini, çünkü onun bir kısmı ilahtır, İbni Melcem’in öldürdüğü Hazret-i Ali değildir, onun suretine giren şeytanı öldürmüştür dedi. Ali’nin bulutlar arasında olduğunu, Gök gürültüsünün onun sesi, Şimşeğin onun kamçısı olduğunu, daha sonra da yere ineceğini iddia etti.

37-
İbni Kesir (t. 774 h.) diyor ki: İnsanların Hazret-i Osman’a karşı yürümesine sebep, İbni Sebe’nin ortaya çıkarak, gittiği yerlerde özellikle Mısır’daki insanları yalan sözler ile ayaklandırması olmuştur. (Bidaye ve Nihaye 7/183)

38-
Kermani’nin (t. 786 h.) Firak el İslamiyye (S.34 ) kitabında diyor ki: Ali radıyallahü anh şehid edildiğinde İbni Sebe onun ölmediğini iddia etti ve onda Allah’tan bir cüz vardır dedi.

39-
Şatibi (t.790 h.) el İ’tisam kitabında (2/197) şuna işaret ediyor: Sebeiyye bid’ati, itikadi bid’at olup küfürdür. Çünkü Allahü teâlâ ile beraber bir ilahın varlığına inanan bozuk bir itikaddır. Bu bid’at diğer bid’at sözlerden farklıdır.

40-
Ebil İz El Hanifi (t. 792 h.) Şerh el akidetü et-Tahaviyye kitabında (s.578) şöyle demektedir: Pavlusun hıristiyan dinine yaptığı yani onu bozduğu gibi Abdullah bin Sebe de İslam dinini bozmak için Müslüman göründü.

41-
Cürcani (t. 816 h.) Tarifat kitabında Abdullah bin Sebe’yi şöyle tanıtıyor: O Sebecilerin başı idi. Arkadaşları gök gürültüsünü duyduklarında, (selam sana emiril müminin) derler.

42-
Mukrizi (t.845 h.) el Hutat (2/356-357) kitabında diyor ki: (Hazret-i Ali zamanında tenasüh, geri dönme ve vasiyet sözünü Abdullah bin Sebe söylemiştir.

43-
Hafız bin Hacer (t. 852 h.) Lisanil Mizan (3/290) kitabında İbni Sebe’nin haberlerini Seyf bin Ömer dışındaki ravilerden bildirmiş olup şöyle der: (Abdullah bin Sebe’nin haberleri tarih kitaplarında meşhurdur, tek bir rivayet değildir.)

44-
El Ayni (t. 855 h.) Akdul Ceman kitabında (9/168) diyor ki: (İbni Sebe Mısır’a geldi ve emr-i maruf yapıyor gözükerek yani kendini dindar göstererek Mısırlıların kalblerine bozuk fikirlerini bunun yanında tekrar geri dönme inancını yerleştirdi.)

45-
Suyuti (t. 911 h.) Lubbul Elbab fi tahrirul Enseb kitabında (1/132) şöyle demektedir: Sebeciler, Abdullah bin Sebe’nin yolunda oldukları için (Sebeci)ler diye adlandırılmışlardır.

46-
Sefarani (t.1188 h.) Levamiul Envar kitabında (1/80) diyor ki: Şia fırkasının içine Sebeciler de girer. Sebeciler Hazret-i Ali’ye sen gerçekten ilahsın diyen Abdullah bin Sebe’yi takip edenler, onun yolunda gidenlerdir. Hazret-i Ali bu sözü söyleyenlerden eline geçirdiğini yakarak cezalandırdı.

47-
Zübeydi (t.1205 h.) şöyle haber vermektedir. Ferve bin Müsk el Muradi’nin rivayet ettiği hadiste geçen kişi taşkın Sebecilerin başı olan Abdullah bin Sebe’nin babasıdır. (Tacul Arus 1/75-76).
Zübeydinin bu sözü doğru değildir. Ferve bin Müsk’in hadisi de onun bu iddiasını red eder. Onun dediği gibi olmadığını görmek için, Sünen Ebu Davud (3373) nolu hadisine ve Tirmizi’nin (3220) nolu hadisine ve Sebe suresinin tefsirine bakınız. Hadiste bunun hakkında geniş bilgi vardır. Hadiste geçen Sebe araplardan biridir. On tane oğlu oldu, altısı Yemen’e dördü de Şam’a yerleşti. Onlar Arap kabilelerinin ecdatlarındandır. Buradan da anlaşılıyor ki Sebe çok eski Arap soylarından biridir. Sebecilerin başı olan Abdullah bin Sebe’nin babası ile ilişiği yoktur.

48-
Abdul Aziz bin Veliyullahil Dehlevi (t. 1239 h.) Muhtasaril Tuhfe el İsne Aşeriyye kitabında (317) İbni Sebe hakkında şöyle buyurmakta: İslamda en büyük musibetlerden biri de o zamanda Yahudi iblislerinden bir iblisin müslümanların dini bilgisi az olanlarına musallat olmasıdır. Kendisini müslüman olarak gösterdi, dini ve müslümanları kayırdığını, sevdiğini iddia etti. Bu şeytan San’alı Yahudi Abdullah bin Sebe idi, İbni Sevda diye adlandırılırdı, davasını sinsice, tedrici olarak ve akıllıca yayardı.

Ulemanın sözlerinden bu kadarını toplamak müyesser oldu, bunlardan başkaları da çoktur, hepsi de Yahudi Abdullah bin Sebe’nin hayal değil bir gerçek olduğunu göstermektedir. Öncekilerin eserleri ile yetinmemizin sebebi, olaylara zaman olarak bizden daha çok yakın olmaları dolayısıyla bizlerden daha iyi bilmeleri ikinci olarak da onların günümüzde bulunmayan yok olan kitaplara bakabilmiş olmalarıdır.

Yine muasır bilim adamlarından böyle bir şahsın varlığını kabul edenler de çoktur. Bu konuda daha geniş bilgi almak isteyenler. Dr. Ahmet bin Abdullah bin İbrahim el Zağibi’nin El unsuriyye tul yahudiyye ve âsaruhe fil müştemal islami vel mevkıf minha kitabına (2/530-531) bakabilirler. İbni Sebe’nin varlığını kabul eden bir çok muasır ilim adamlarına yer vermiştir.

Şia’dan ibni Sebe’nin varlığını kabul edenler:
1-
Taberi, Ebi Muhnif (Lut bin Yahya) (t.157 h.)’dan naklen diyor ki: Meakal bin Kays el Riyahi (Hazret-i Muaviye’nin Kufe valisi olan El Mugıre bin Şu’abe’nin) Harici El Mustevrid bin Alfa ve adamları ile savaşması için görevlendiği zat olup, iftiracı, yalancı ve Sebecidir. (Tarih Taberi 5/193)

2-
Dr. Ahmet bin Abdullah bin İbrahim el Zağibi’nin El unsuriyye tul yahudiyye kitabında (2/528) Esfahani (t. 283 h.) İbni Sebe’nin var olduğunu bildiriyor.

3-
El Naşi el Ekber de (t. 293 h.) Meseil el İmame (s. 22-23) kitabında şöyle bildiriyor: (Bir grup, Ali radıyallahü anhın ölmediğini, diri olduğunu, Arapları sopasıyla sürmedikçe (yola getirmeden de) ölmeyecektir dedi. İşte bunlar Abdullah bin Sebe’nin arkadaşları olan Sebecilerdir, Abdullah bin Sebe ise San’alı Yahudi idi ve Medayin’de ikamet etti.)

4-
El Kami (t. 301 h.) Mekalet ve Firak (s. 20, Tahran 1973 m. Dr. Muhammed Cevad Meşkür Feyruvi tahkik etmiştir) kitabında haber veriyor: Sahabeye ve Ebu Bekir’e, Ömer’e ve Osman’a ilk uygunsuz söz söyleyen, onları kötüleyen ve onlardan teberri eden Abdullah bin Sebedir. Ve bunları kendisine Hazret-i Ali’nin emrettiğini iddia etti. (Hazret-i Ali’nin ölüm haberini getirene şöyle dediler: Yalan söylüyorsun Allah’ın düşmanı, bize onun beynini getirsen, öldüğüne yetmiş şahit bulundursan sana yine inanmayız ve yine de onun ölmediğini ve öldürülmediğini ta ki Arapları çomağıyla idare ve hüküm etmeden ve yine yeryüzünü tamamen hükmü altına almadan ölmeyecektir.)

5-
Nubahti de (t. 310 h.) Firak el Şia kitabında (s. 23) İbni Sebe’nin haberlerini anlatıyor. (İbni Sebe Hazret-i Ali’nin ölüm haberini alınca, haberciye şöyle dedi: Yalan söylüyorsun Allah’ın düşmanı, bize onun beynini getirsen, öldüğüne yetmiş şahit bulundursan sana yine inanmayız. O ölmedi ve öldürülmedi, ta ki Arapları çomağıyla idare ve hüküm etmeden ve yine yeryüzünü tamamen hükmü altına almadan ölmeyecektir.)
(S. 44) de diyor ki: Hazret-i Ali aleyhisselamın arkadaşlarından ilim ehli bir grup şöyle dedi: Abdullah bin Sebe Yahudi asıllı idi sonra müslüman oldu ve Hazret-i Ali’nin taraftarı oldu. Yahudi iken de o Yuşa bin Nunun Hazret-i Musa aleyhissalamın yerine geçecek vasidir derdi. Aynı taşkınlığına Peygamber sallallahü aleyhi vesellemin vefatından sonra müslüman olunca da devam etti. Yine ilk önce Hazret-i Ali’nin imametinin farz olduğunu, düşmanlarından beri olduğunu o söylemiştir.
Nubahti diyor ki: İşte bunun içindir ki şiaya muhalif olanlar diyor ki: (Rafiziliğin aslı (esasları) Yahudilikten alınmıştır.)

6-
Ebu Hatim el Razi (t. 322 h.) El zine fil Kelimatil İslamiyye kitabında (s.305) diyor ki: Abdullah bin Sebe ve onun söylediğini söyleyen Sebeciler Hazret-i Ali’nin ilah olduğunu ve ölüleri dirilttiğini iddia ederlerdi.

7-
El Keşi de (t. 340 h.) Rical kitabında (s. 98-99, Kerbala matbuat el Ealemi baskısında) Ebu Cafer Muhammed Bakır senediyle rivayetinde diyor ki: Abdullah bin Sebe kendisinin Peygamber olduğunu ve Emiril müminin – aleyhisselam- de (Hâşâ Allah olduğunu iddia ederdi.)
Aynı kitabta (s. 70, 100) bu sözlere benzer sözleri ile Cafer Sadık ve Ali bin Hüseyinden rivayetler vardır. Bu rivayetlerde Abdullah bin Sebe’yi lanetliyorlar.
(Hazret-i Emire böyle söylediği ulaşınca, hemen çağırtır ve böyle söyleyip söylemediğini sorar ve itiraf eder der ki: Evet o sensin, benim kalbime senin Allah olduğun ve benim de Peygamber olduğum vahyoldu. Hazret-i Emir şöyle der: Kahrolasın, şeytan seninle alay etmiş, Anan seni kaybetsin (Allah canını alsın) hemen bunlara tevbe et dedi. Kabul etmedi bunun üzerine onu üç gün tevbe etmesi için hapis etti, ama o tevbe etmeyince de onu yaktı.) [Onu değil arkadaşlarını yaktı, ibni Sebe’yi Medayin’e sürdü.]

8-
Ebu Cafer Saduk bin Babuvi el Kami (t. 381 h.) Men la Yahdurhül Fıkıh (10/213) kitabında diyor ki: Abdullah bin Sebe, Hazret-i Ali’ye ellerini göğe kaldırarak dua etmesi hususunda itiraz etti. [Galiba, Sen tanrısın, böyle niye dua ediyorsun demek istedi.]

9-
Şeyh el Mufiyd (t. 413 h.) Şerh Akaidil Sudur (s. 257) kitabında diyor ki: Müslüman görünenlerden taşkınlar, Hazret-i Ali’ye ve zürriyetine Peygamberlik ve ilahlık isnat edenler için, Emiril müminin Hazret-i Ali yakılarak öldürülmeleri hükmünü verdi.

10-
Ebu Cafer el Tusi (t. 460 h.) Tehzibul Ahkam kitabında (2/322) diyor ki: İbni Sebe kâfir oldu ve taşkınlık gösterdi.

11-
İbni Şehri Aşub’un (t. 588 h.) Menakibi âli Ebi Talib kitabında (1-227-228) ibni Sebe’den bahsedilmektedir.

12-
İbni Ebil Hadid (t. 655 h.) Şerh nehcül Belaga (2/99) kitabında diyor ki: Emiril müminin –Aleyhisselam- öldürüldükten sonra İbni Sebe uygunsuz fikir ve sözlerini aşikâre ifade etti ve kendine taraftar edindi.

13- Hasan bin Ali el Hilli
(t. 726 h.) Rical kitabında (2/71) İbni Sebe’nin zayıflardan olduğunu, yani güvenilir olmadığını bildirmektedir.

14-
Şii Zeydi imamlarından İbnil Murteda (t. 840 h.) diyor ki: Şiiliğin kaynağı İbni Sebe’dir, çünkü nasla imamlığı meydana çıkaran odur. (Tacul Arus s. 5-6)

15-
Erdibili (t. 1100 h.) Cami ul Rivat kitabında (1/485) diyor ki: Melun taşkın İbni Sebe Hazret-i Ali’nin ilah ve peygamber olduğunu iddia ederdi.

16- El Meclisi
(t. 1110 h.) Bahrul Envar elcamiatü lidürari Ehbaril Eimmetül Ethar kitabında (25/286-287) ibni Sebe’den bahsetmektedir.

17- Nimetullah El Cezairi
(t. 1112 h.) Envarul Numaniyye kitabında (2/234) diyor ki: Abdullah bin Sebe Hazret-i Ali’ye radıyallahü anh sen gerçekten ilahsın dedi. Bunun üzerine onu Medayin’e sürgün etti. Denildi ki o Müslüman olmadan önce yani yahudi iken de, Yahudi dinindeki Yuşa bin Nuna, Musa’nın vasisi derdi, Hazret-i Ali’ye dediği gibi.

18- Tahir El Âlimi
(t. 1138 h.) Miratül Envar ve Mişketül Esrar fi Tefsirul Kur’an (s. 62) mukaddemesinde ibni Sebe’den bahsetmektedir.

19- Memakani
(t. 1323 h.) Tenkihul mekal fi ehvalir rical kitabında (2/183) kendinden önceki Şii kaynaklarından bildirdiği birkaç nakiller içinde de İbni Sebe’nin adı geçmektedir.

20- Muhammed Hüseyn el Muzferi
(t. 1369 h.) İbni Sebe’nin varlığını inkâr etmeyen muasır şialardandır. Ancak şiilerin onunla bir ilişkisi olmadığını söylüyor. (Tarih el Şia s.10)

21- El Havanseri
de Ravdatül Cinan (3/141) kitabında, İmam Cafer Sadık’ın İbni Sebe’yi yalan ve sahtekârlığından dolayı lanetlediğini bildiriyor.

İbni Sebe’nin varlığını inkâr edenler:
1-
Abdullah bin Sebe’nin varlığını inkâr edenlerin başında Taha Hüseyin gelmektedir. (Fitnetil Kübra s.90-132) Taha Hüseyinin hanımının ve sekreterinin Hıristiyan olduğunu ve Paris’te kendisinin de Hıristiyan olduğunu hatırlatmakta fayda var.

2-
Dr. Ali Sami el Neşşar da, İbni Sebe adında bir kimse yoktur, hayali biridir dedi. (Neş’etül Fikril Felsefi fil İslam 2/38-39)

3-
Dr. Hamid Hanefi Davud, İbni Sebe’nin şahsiyeti hakkında yazılan Şii kitaplarının etkisi altında kalarak onun varlığını inkâr edenlerden biridir. Şöyle ki (Abdullah bin Sebe ve başka efsaneler) kitabının mukaddemesinde diyor ki: (Son olarak da bu kitabın sahibi Seyyit Murteda el Askeri’nin kitabından hoşlandığımı bildirmekten mutluluk içindeyim.) Abdullah bin Sebe hakkındaki görüşünü ise şöyle açıklamaktadır: (Tarihi hataların ve iftiraların en büyüklerinden biri de Abdullah bin Sebe hikayeleridir. Araştırmacılar ipin ucunu kaçırmış ve işin iç yüzü karanlık olduğundan, anlayamadıkları için Şii âlimlerine yapılan iftiraların farkında olamadılar. (1/18-21) Yine kitabında diyor ki: (İslam davası çerçevesinde şiacılık tabii bir görünümdür) (s.18)

4-
Dr. Muhammed Kamil Hüseyin (Fatımı Mısırın Edebiyatı) kitabı (s. 7)

5-
Abdul Aziz el Helabi Abdullah bin Sebe isimli kitabında (s. 73) şöyle demektedir. Şahsiyeti bilinmeyen varlığı şüpheli olan İbni Sebe’nin varlığını inkâr etmek gerekir.

6-
Yukarıda İbni Sebe’nin varlığını inkâr edenlerin tilmizlerinden olan, Şii Mezhepli Prof. Hasan bin Ferhan el maliki de İbni Sebe’yi ve çıkardığı fitneleri inkâr etmektedir. (Müslümün Gazetesi, Sayı 657, 658)

7-
İbni Sebe’nin varlığını inkâr edenlerden biri de Dr. Cevad Ali’dir. el Mecmeul İlmi El Iraki Mecellesinin altıncı cilt (s. 84, 100) Abdullah bin Sebe başlıklı makalesine bak. Yine Mecelletül Risale (sayı 778 s. 609-610)’ye bakabilirsiniz.

8-
Dr. Muhammed Amare de Mutezile ve mürcie fırkalarını desteklemektedir. El Hilafetü ve neş’etül ahzabül islamiyye kitabında (s. 154-155) diyor ki: Bir çok tarihi kaynaklar ve islami düşünce (!) bu kadar büyük çalışmaları ve uydurma uğraşları İbni Sevda’ya dayandırmaktadır. Yine diyor ki: (İbni Sebe’nin varlığını farz edelim...) ve buna benzer sözleri.

9-
Dr. Abdullah El Semirai el guluv vel firakil gali’ye fil hadaratil islamiyye kitabında (s. 86) İbni Sebe’nin varlığını inkâr etmekle beraber İbni Sebe’nin fikirlerinin var olduğunu, bu fikirlere uyan insanların bulunduğunu söylemektedir.

Şia’dan ibni Sebe’nin varlığını inkâr edenler:
1-
Muhammed El Hüseyin Keşif el Gata (Asluş Şia ve Usulihe) kitabında (s.61) diyor ki: Abdullah bin Sebe, Mecnun Beni Amir ve Ebu Hilal gibi romancıların insanların boş vakitlerini meşgul etmek için uydurdukları hurafelerdir.

2-
Murteda El Askerinin bu konuda iki kitabı var, İbni Sebe’nin varlığının tamamen asılsız olduğunu söylüyor. Abdullah bin Sebe hakkında en çok konuşan kişi budur. Birinci kitabının başlığı (Abdullah bin Sebe)dir. Bu kitabında hicri ikinci asırdan itibaren bu konuda yazan tarihçilerin ve müsteşriklerin yazılarını araştırmaktadır. İkinci kitabı ise şu başlıktadır: (Abdullah bin Sebe ve Diğer Efsaneler)

3-
Muhammed Cevad Mugniye, Murteda el Askerinin Abdullah bin Sebe ve Diğer Efsaneler kitabının önsözüne yazdığı yazıda İbni Sebe’nin varlığını inkâr etmektedir.

4-
Dr. Ali el Verdi, Vaazüsl Selatin kitabında (s. 273-276) diyor ki: (Bana öyle geliyor ki İbni Sebe baştan sona kadar çok iyi işlenmiş ve tasvir edilmiş bir hikayedir.) Ali El Verdi, İbni Sevda’nın Hazret-i Ammar bin Yasir radıyallahü anh olduğunu diyen kişidir. (s. 378)

5-
Abdullah el Fayad, Tarihül İmamiyye ve Eslafihim mineş Şia kitabında (s. 95) diyor ki: İbni Sebe gerçek olmaktan daha fazla hayale daha yakındır.

6-
Dr. Kamil Mustafa El Şeybi (El Sıla beyne el Tasavvuf vetteşyi) kitabında (s. 41), Dr. Ali el Verdi’nin iftirasına uymuştur. Yani o da, Ammar bin Yasirin İbni Sevda olduğu (s.88) fikrindedir.

7-
Talip el Rifaı (etteşyi zahiratün tâbiiyye fi itarid davetil islamiyye) kitabında (s. 20) ibni Sebe’nin varlığını kabul etmemektedir.

İbni Sebe’nin şahsiyetini inkâr etmek, bu yeni şii araştırmacıların sanki ortak hedefidir. Bunun nedeni de, şii inancına Yahudiliğin tesirinin olmadığını göstermektir. Ama nerde, güneş balçıkla hiç sıvanır mı?

Dr. S’adi el Haşimi’nin İbni Sebe hakikattir hayal değildir kitabında (s. 76) yer alan şu makalesi hoşumuza gitti, orada diyor ki:
Tarihi Şii kitaplarından nakil edilen açık naslarda da Yahudi İbni Sebe’nin gerçek biri olduğu kayıtlıdır. Bu konuda inkâra giden şiiler kendi kitaplarını kötülemiş olurlar. Çünkü bu kitaplarda masum imamlarının Yahudi ibni Sebeye lanet ettiğini nakil ediyorlar. Kendi inançlarına göre masum olan imamlarından, gerçek olmayan yani hayali bir insana lanet etmek, o şahıs hakkında bilgi vermek, masum imamların yalan söylemesi, iftira etmesi demek olur ki, bu da kendi inançlarına göre caiz değildir.

Müsteşriklerden ibni Sebe’nin varlığını bildirenler:
Müsteşrikler Abdullah bin Sebe’nin haberleri üzerinde çok araştırma yapmışlardı. Bu kindâr İslam düşmanlarının, ibni Sebe’nin varlığını isbat etmelerine ihtiyacımız yok, ancak burada yer vermemizin nedeni, bazıları gayrimüslimlerin sözlerine çok kıymet vermektedir, onlar için belki faydası olur diye yazıyoruz:

1-
Alman Müsteşrik Yulyus Felhevzin (1844-1918 m.) diyor ki: Sebecilerin meydana çıkışı Ali ve Hüseyin dönemlerinde olmuştur. İsminden de anlaşılıyor ki Sebeciler Yemen’li Abdullah bin Sebeye bağlı olanlardır. (El havaric veş Şia s.170-171)

2-
Müsteşrik Fan filuvtin (1866-1903 m) de Sebecilerin başının Abdullah bin Sebe olduğunu ve ona bağlı olduklarını söylemektedir. Ve yine diyor ki: (Sebeciler, Abdullah bin Sebe taraftarı ve yardımcılarıdır. Bunlar Osman zamanından beri hilafetin Ali’nin hakkı olduğunu söyleyenlerdir. Yine bunlar Ali ve haleflerine ilahın tecessum ettiğine inanırlar.) (Essiyadetül arabiyye veş şia vel israiliyet fi ahdi beni Umeyye s. 80)

3-
İtalyan Müsteşrik Keyetani (1869-1926 m.) diyor ki:
(İbni Sebe gerçektir. h. 33-35 senesinde olan olayların içindedir. (Havali’yet İslam, sekizinci cüz)

4-
Müsteşrik Lifi Dilafide (d. m.1886), Melazeri’nin Ensebul Eşraf kitabından alarak diyor ki: (.....Abdullah bin Sebe’ye uğrar ve Ali’nin hilafeti hakkında konuşurdu.)

5-
Alman Müsteşrik İsrael Feridlander, Aşuriyye mecellesinin iki sayısında da (1909 yılı s. 322 ve 1910 yılı s. 23) Abdullah bin Sebe Şiiliği kurandır ve Aslı Yahudidir başlığı altında 80 sayfayı aşan araştırmasını şöyle özetler: İbni Sebe’nin varlığı hususunda kesinlikle şüphe yoktur.

6-
Macar Müsteşrik Culd Tesihir (m. 1921) diyor ki: Ali’nin ilahlığını söyleyen, abartan, büyüten kişi Abdullah bin Sebedir. (El akidetü ve şeriatü fil islam s. 205)

7-
Rinold Neklis (m. 1945) diyor ki: (Abdullah bin Sebe, Sebeci fırkasının kurucusudur. Yemen’in San’a sakinlerinde idi. Hakkında Yahudi olduğu ve Osman zamanında müslüman olduktan sonra gezgin vaiz olduğu söylendi.) (Tarihul edebul arabi, s.215)

8-
Davit M. Runlidis diyor ki: (Taberinin dediği gibi Osman döneminde Abdullah bin Sebe adında biri vaiz olarak ortaya çıktı, müslümanların arasına bozgunculuk sokmak için İslam ülkelerini enine ve boyuna dolaştı ) (Akidetüş Şia s. 85)

9-
İngiliz müsteşrik Barnerd Luis de Şiiliğin temeli olarak Abdullah bin Sebeyi görmektedir. (Usulul İsmailiyye s. 86)

Abdullah bin Sebe konusunda bazı önemli müsteşrik kitapları bunlardır, daha başkaları da çoktur. Daha geniş bilgi için Dr. Süleyman el Avde’nin Abdullah bin Sebe eseruhu fi ahdesil fitneti fi sadril İslam kitabına (s. 73) bakınız.

Müsteşriklerden çok azı İbni Sebe’nin varlığını inkâr etmektedir, nedeni de şu iddialarıdır:
1- Çıkan fitneler eshabın kendi aralarında işlemiş olduğu hatalardır, bu fitneleri ve hataları Yahudi ve Zındıklara atmaları müslüman tarihçilerin sahabeyi savunma yöntemidir.

[Müslüman tarihçilerin eshab-ı kiramı savunmak için bu yola başvurmalarına hiç ihtiyaçları yoktur. Çünkü onları Allahü teâlâ savunmaktadır. Kur’an-ı kerimde (Hepsine Cenneti söz verdim, onlar benden razıdır ben de onlardan razıyım) diye defalarca buyurmaktadır. [Hadid 10, Nisa 95, Tevbe 100, Âl-i İmran110, Feth 18]
Tarihçiler savunsa ne olur, savunmasa ne olur!]

2-
Sahabe arasında tahripçilerin gezmesine gerek yoktu. Çünkü, hırsları ve dünya sevgileri yüzünden her biri sulta’nın kendinde olmasını istiyordu. Bu sebeplerden ötürü planlı kasıtlı şekilde birbirleri ile savaştılar. [Kâfirlerin bu iddialarına da Allahü teâlâ cevap vermektedir:
(Eshabın hepsi, kâfirlere karşı çetin ve birbirlerine karşı merhametlidir.) [Feth 29]

3-
İslam dini sahabenin ahlakını bile düzeltememiş, Peygamber aralarından gider gitmez kısa bir zamanda birbirlerine girmişlerdir. İslam dini aralarını bulmaktan aciz kalmıştır. Demek ki İslam dini hak değildir, her zaman için geçerli olamaz.
[Kâfirlerin bu iddiasına da Allahü teâlâ cevap vermektedir:
(Ey ehl-i kitap, resulümüz [Muhammed aleyhisselam] kitaptan gizlediğiniz şeyleri açıklamak üzere geldi. Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.) [Maide 15]

(Allah, Resulünü, hidayet ve hak din, İslamiyet’le gönderdi. İslam dinini, diğer dinler üzerine üstün kıldı. [Muhammed aleyhisselamın hak] Peygamber olduğuna şahid olarak Allah yeter.) [Feth 28]

(Müşrikler istemese de, İslam dinini diğer bütün dinlerden üstün kılmak için resulü Muhammed aleyhisselamı,
[sebeb-i hidayet olan] Kur'an ve İslam dini ile birlikte gönderen Allah’tır.) [Saf 9]

(Allah indinde hak din ancak İslam’dır.)
[A.İmran 19] (Sizin için din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3] (Kim İslam’dan başka din ararsa, bilsin ki, bulacağı o din, asla kabul edilmez.) [A.İmran 85]

Bazı inkârcıların ibni Sebe’yi inkâr etmelerinin nedeni
Birinci olarak diyorlar ki:
(İnsanlar arasında ibni Sebe’nin haberlerinin yayılmasında tek kaynak Taberi’dir ve bu haberlerin tamamı Seyf bin Ömer’in rivayetlerine dayanmaktadır. Dolayısıyla İbni Sebe’nin haberleri tek bir kaynaktandır. Cerh ve Tadil âlimleri Seyf’in zayıf biri olduğunu söylemişlerdir.)

Buna cevap üç kısım olacaktır:
A) İbni Sebe hakkında ki haberlerin tek kaynak Taberi olması ve bu haberlerin tamamının Seyf bin Ömer’in rivayet etmesi
CEVAP:
Bu şüphe geçersizdir. Çünkü Seyf’den tek rivayet eden Taberi değildir. Seyf’ten bazı rivayetler vardır Taberi’de bu rivayetler yoktur. Örnek:
1- İbni Asakir yoluyla (t. 871 h.) kendi Tarih kitabında (29//9) Seyf bin Ömer’den rivayet var Taberide yoktur.
2- Maliki (t. 741 h.) yoluyla Temhid ve Beyan kitabında (s. 54) Seyf bin Ömer’den rivayet var Taberi de yoktur.
3- Zehebi yoluyla (t. 748 h.) İslam Tarihi kitabında (2/122-123) Seyf bin Ömer’den rivayet var, yine bu rivayet de Taberide yoktur.
Bu üç yolla gelen rivayetler gösteriyor ki: İbni Sebe hakkındaki haberleri veren Seyf bin Ömer’in bildirdiği rivayetleri sadece bildiren Taberi değildir. Demek ki bu haberlerin tek kaynağı Taberi değildir.

B) İbni Sebe hakkındaki haberlerin kaynağı sadece Seyf bin Ömer olması
CEVAP:
Bu şüphe de doğru değildir. Bazı rivayetler vardır ki Seyf, senetlerinde yoktur. Araştırmalarımızda gördüğümüz şudur ki İbni Sebe hakkında ki rivayetlerin kaynağı tek Seyf bin Ömer değildir. Burada birkaç nassı İbni Asakir’den bildireceğiz, hiçbirinin senedi Seyf bin Ömer’e dayanmıyor. İbni Asakir’in tarihini bizzat seçmemizin nedeni ise, Taberi’de olduğu gibi, bildirdiği haberleri rivayetlerine dayandırmasıdır.
Birincisi: İbni Asakir’in zikrettiği ve senedini el Şabi’ye dayandırdığı haberdir. Dedi ki: İlk Allah’a yalan söyleyen Abdullah bin Sebe’dir.

İkinci rivayet:
İbni Asakir’in senediyle Ammar el Dehni’ye dayandırdığı haberde diyor ki: Eba el Tufeyl’den duydum diyor ki: Ali minberdeyken Müseyyib bin Necbe’nin İbni Sevda’yı getirdiğini gördüm, Ali buyurdu ki: Onun suçu ne? Dedim ki: Allah’a ve resulüne yalan söylüyor.

Üçüncü rivayet:
İbni Asakir’in senedi ile Zeyd bin Vehb’e dayandırdığı haberde diyor ki: Hazret-i Ali buyurdu ki: Ben bu siyahiden beriyim.

Dördüncü rivayet:
İbni Asakir’in Şu’be senediyle, o da Seleme’den naklen diyor ki: Seleme dedi ki:
Eba el Za’radan duydum o da Hazret-i Ali’nin şöyle dediğini bildirdi: Bu siyah yağ küpünden ben beriyim.

Beşinci rivayet:
İbni Asakir’in Şu’be senediyle o da Seleme bin Kehil o da Zeyd’den naklen dedi ki: Ali bin Ebi Talip buyurdu ki: Abdullah bin Sebe’yi kast ederek - Ben bu siyah yağ küpünden beriyim - çünkü o Ebi Bekir ve Ömer hakkında ileri geri konuşuyordu-

Altıncı rivayet:
İbni Asakir’in senediyle Seleme bin Kehil o da Haciyye bin Adıy el Kendi’den naklen dedi ki: Hazret-i Ali’yi minberde gördüm şöyle buyuruyordu: Şu Allah ve Resulüne yalan söyleyen siyah yağ küpünü -İbni Sevda’yı kast ediyor- cezalandırmamda beni kim mazur görmezki! Bunu öldürdüğüm için bazı kimseler beni kınamayacak olsa, Nehr ahalisinin kanlarına benim sebep olduğumu iddia ettikleri gibi bunlardan bir tepe oluştururdum. [Bunların hepsini öldürür, üstüste koyardım.]

Yedinci rivayet:
İbni Asakir’in senediyle Ebu Ahvas o da Mugireden o da Semmak’dan naklen dedi ki: Ali, İbni Sevda’nın Hazret-i Ebu Bekir ve Ömer’in üstünlüğü hakkında ileri geri konuştuğunu duyunca hemen onu çağırdı bir de kılıç istedi. [Öldürmekten vazgeçti] Onunla konuştu ve benim bulunduğum şehirde bulunmayacaksın dedi. Medayin’e sürgün etti. İbni Asakir, Tarih Dimaşik (29/7-10)

C) Seyf bin Ömer’in Cerh ve Tadil âlimlerince zayıf bilinmesi
Seyf bin Ömer muhaddis olarak:
Nesai, fidduafe vel metrukin kitabında (s. 14) (Seyf bin Ömer el Dabi zayıftır), Ebi Hatim Cerh ve Tadil kitabında (2/278) Seyf bin Ömer hadisleri alınmaz, onun hadisleri Vakidi’nin hadisleri gibidir. İbni Muin de aynı kaynakta (2/278) Seyf’in hadisleri zayıftır. Zehebi de Kütübü sittede rivayetleri zayıf olanlar arasında zikredip, onun zayıf olduğunu İbni Muin ve başkaları bildirdi demekle yetinmiştir. İbni Hacer de Takrib kitabında (1/344) : (Seyf Hadisleri zayıftır.) İbni Hibban da Mecruhin kitabında (1/345): (Seyf bin Ömer el Dabi El Esedi Basra ahalisindendir. Zındıklıkla itham edilmiştir.

Yukarıda bildirilen Seyf bin Ömer’in Hadisci yönünden böyle olması, ama tarihçi olması yönünden nedir?

Şimdi burada ilim ehlinin sözlerini nakletmeden, Hadis rivayetçileri ile tarih rivayetçilerini birbirinden ayırmak lazım geldiğini arzetmek isteriz. Zira, birincisi üzerine hükümler ve ceza hukuku kurulur ve bu yönüyle dini hükümlerin oluşmasında direkt bağlantılıdır. Bu nedenle Ulema -rahimehümüllah- hadis ravilerinde bazı şartlar aramışlardır. Ama Tarih haberlerini veren habercilerde bu şartlar önemli ise de, biraz farklıdır. -Özellikle de bu haberler Sahabe ile ilgili ise- ancak tarih haberleri, Hadis gibi fazla incelenmez. Bu ölçüde de Seyf bin Ömer’in de Hadis ve Tarihçi yönlerini gözetmek gerekir. Bu konu hakkında geniş bilgi için Muhammed Emhazun’un Mevakiful sahabe fil fitne kitabına (1/82-143) bakınız.

Rical kitaplarına bizzat baktığımızda aşağıdakileri görürüz:
Zehebi fi Mizanil İ’tidal (2/255) de diyor ki: (Bilinçli bir tarihçi idi)
İbni Hacer
de fi Takribil Tehzib 81/344) diyor ki: (Tarihte senettir, dayanaktır.)

İbni Hibban’ın Zındıklık itham etmesine ise İbni Hacer Takrib (1/344)’de diyor ki: (İbni Hibbanın Ona karşı bu sözü kötü olmuştur.) Seyf’i delilsiz zındıklıkla itham etmek doğru değildir. Yoksa fitne hakkında ve sahabe arasında geçen sözlerini bildirdiği rivayetleri nasıl açıklarız, hadiseleri bildiren rivayetlerindeki üslubu zındıkların üslubundan çok uzaktır. Nitekim İbni Sebe gibi zındıkların örtülerini yırtıp açığa çıkarmıştır! Zındık olsaydı, bunu yapmazdı.

Durum böyle olunca, Seyfin rivayetlerini diğer habercilerin rivayetlerine örneğin Ebi Muhnif, Vakidi, İbni El Kelbi gibi, tercih etmekte hiç kimse şüphe etmez. Çünkü Seyfin rivayetleri Sikalar tarafından doğru rivayetlerle insicamlı, uyumlu olması, daha ötesi o olayları görenlerden, kaynağından almış olmasıdır. Daha fazla bilgi için Dr. Hali’d bin Muhammed El Gays’in İstişhed Osman ve vakıatul Cemel rivayetü Seyf bin Ömer kitabına (s.19-40), Dr. Süleyman el Avde’nin Abdullah bin Sebe eseruhu fi ahdesil fitneti fi sadril İslam kitabına (s.104-110) bakınız.

İkinci olarak diyorlar ki: (İbni Sebe diye biri yoktu, gerçekte bu adla Ammar bin Yasir kast edilirdi.) Bu görüşlerini isbat için birkaç madde sundular bunlardan bazıları:
1- İbni Sebe, İbni Sevda olarak bilinirdi, yine Ammar’ın da künyesi İbni Sevda idi.

2-
Her ikisi de Yemen’den, Yemen asıllı Sebe bin Yeşcab soyundandır.

3-
Her ikisi de Hazret-i Ali’yi çok severlerdi, insanları Hazret-i Ali’ye biat etmeleri için teşvik ederlerdi.

4-
Ammar Mısır’a Hazret-i Osman zamanında gitti ve insanları ona karşı kışkırtıyordu, Aynısını İbni Sebe’nin de yaptığı söyleniyor.

5-
Osman, hilafeti hakkı olmadığı halde aldı sözü İbni Sebe’ye aittir. Şeri hak sahibi ise Hazret-i Ali’dir. Aynısını Ammar da diyordu.

6-
Cemel savaşında barış uğraşlarını ikisi de engellemeye çalışıyorlardı.

7-
Ebu Zeri Osman’a karşı kışkırtan İbni Sebe’dir dediler.
CEVAP
Bu iddiaları, iddia sahibinin cahil olduğunu gösterir. Bu iddialarını, Şianın kendilerince güvenilir Cerh ve Tadil rical kitapları red eder. Bu kitaplar Ammar bin Yaseri radıyallahü anh Hazret-i Ali’nin taraftarlarının arasında anıyor ve Ammar şianın yanında dört erkandan (esastan, temelden) biridir diyor. Sonra başka bir yerde de Abdullah bin Sebe lanetlenmekte ve sövülmektedir. (Rical El Tusi s. 46, 519) (Rical El Hali s. 255, 469)

İki şahsı bir şahıs kabul etmek hiç mümkün mü?
Hazret-i Osman zamanında ikisinin de Mısır’a gitmesi doğrudur. Ancak ne zaman gittiklerini tarih kitaplarında araştırdığımızda İbni Sebe’nin varlığını inkâr edenlerin aksine şöyle olduğu anlaşılır ki bu da her iki şahsın farklı şahıslar olduğunu gösterir. Çünkü Taberi de (4/241) bildirildiği gibi Ammar Mısır’a Hazret-i Osman tarafından (h. 35) senesinde gönderilmiştir. İbni Sebe’nin Mısır’da görünmesi (h. 30) senesindedir. Her iki haberi de Taberi vermiştir. Yine Taberi şöyle demektedir: Ammarı Hazret-i Osman’a karşı kışkırtanlardan biri de İbni Sebedir. (Taberi 4/341) (İbni Kesir, Bidaye ve Nihaye 7/167) (İbni Esir, el Kamil fil Tarih 3/77) (Tarih İbni Haldun 2/1034) İşte bu büyük tarihçiler iki şahsın varlığını bildiriyor. Bu kaynaklara rağmen hangi akıllı daha bu iki şahıs tek kişidir diyebilir?
Ammarın Yemen’li olduğunu söylemelerine ise deriz ki: Her Yemen’liye İbni Sebe demek doğru olur mu? Tâbi ki doğru olmaz. Yakut’un Mucemul Bulden kitabında (3/181) dediği gibi Sebe, geniş Yemen ülkesinin bir parçasıdır.

Hilafetin şer’i sahibi Ali’dir, Osman hakkı olmadığı halde aldı diyenin Ammar olduğunu demelerine ise deriz ki: Bu iddia edilen bir söylentidir, delil gerekmektedir. Tam tersine Hazret-i Osman Ammara güveniyordu, Hazret-i Ammarı Mısır’daki işleri zapt etmek için bizzat kendisi göndermişti. (Taberi 4/341)

Yine İki kişinin künyesinin benzer olması bunları bir kişi yapmaz ki! Tarihi koşullar ve her iki şahsın karakteri bu görüşü kabul etmemize müsaade etmiyor. Kişiler hakkında bilgi veren tarih (cerh ve tadil) kitaplarına bakmak bile okuyucuya geniş bilgi verir. Bu sebeptendir ki âlimler Cerh ve Tadil kitapları telif etmiştir. Bu kitaplarda nice benzer isim ve künyelerin yer aldığı görülür.

Bu iddialarını çürüten diğer en önemli delillerden biri ise Hazret-i Ammarın Sıffın savaşında şehid olmuş olması yani ölmesi, İbni Sebe’nin ise Hazret-i Ali’nin ölümünden sonra bile yaşamış olmasıdır.
Bu delillere rağmen daha kim, Ammar bin Yasir, Abdullah bin Sebe’dir diyebilir?

Üçüncü olarak diyorlar ki: (İbni Sebe gerçekte yoktur, Şii düşmanları şiiliği kötülemek için Abdullah bin Sebe’ye izafe etmişlerdir.)
CEVAP
Bu iddia delile dayanmamaktadır. Siz böyle söylerseniz başkaları da dilediğini, istediğini söyleyebilir. Ama önemli olan delil getirmektir. Gerçekleri gelişi güzel inkâr etmeden önce, şüphe ile yaklaşmadan önce – ama bu her zaman ki işiniz – en azından incelemeniz gerekmez miydi? Bu konuyu sadece Ehl-i sünnet bildirmiyor ki! Bu iddianız geçersizdir, çünkü Şii kaynaklar da yani kendi kaynaklarınız da İbni Sebe’nin var olduğunu ve masum imamlarınızca lanetlendiğini yazmakta, ispat etmektedir. Bu Ehl-i sünnetin iftirasıdır iddianız dolayısıyla geçersizdir.

Konuyla ilgili yeterli bilgi ve ileri sürülen şüpheleri yok ettikten sonra deriz ki:
1-
Şiilerin İbni Sebe’nin varlığını inkâr sebebi, İslam’ın iman esaslarıyla uyuşmayan inançlarına dokunduğu içindir

2-
Bir yahudinin iftiralarına inandıkları için, şiileri töhmet ve şüpheden kurtarmak içindir.

3-
Şiilerin eshab-ı kirama karşı bitmek tükenmek bilmeyen tarihi düşmanlıklarıdır. Onları kötülemek için, meydana gelen fitneleri kendi aralarında kendilerinin çıkardığını gösterme gayretleridir.

İbni Sebe hakkında onlarca sünni kaynak ile şii kaynak yukarıda bildirildi. Bunların içinde Tarihçiler hadis âlimleri, tefsir kitapları, fıkıh kitapları da vardır. Faraza bu sünni ve şii kaynakların hepsi yanlış diyelim. Ama onun fikri mevcut ya! Mesela Ali tanrıdır diyor. Hangi müslüman böyle bir şey söyleyebilir? Bunu bir hainin çıkardığı muhakkaktır. Bunu da ancak bir kâfir çıkarabilir. Adı ister ibni
Sebe olsun ister ibni Sevda olsun ne fark eder?

Ortada bir gerçek var, Ali’ye ilah diyen, peygamber diyenler var. Bir müslüman bunu söyleyebilir mi, yahut müslüman olan birisi böyle bir şeyi ortaya atabilir mi?

Allahü teâlâ, (Kur’anı ben koruyacağım) diyor, (Kimse onu değiştiremez) diyor, hayır, eshab onu değiştirdi diyenler var.

Allahü teâlâ, eshab-ı kiram için, (Hepsine Cenneti söz verdim, Ben onlardan razıyım, onlar da benden razıdır) diyor, hayır, 5’i hariç hepsi mürted oldu, zaten münafıklardı diyenler var.

Peki, bunları ehl-i sünnet müslümanlar mı çıkardı yoksa kâfirler mi? Bu sorunun cevapsız kalacağı muhakkaktır. Niye cevap veremezler? Çünkü kâfirler deseler, bu iddiaları yapanların kâfirlerden etkilendiğini itiraf etmiş olacaklar. Müslümanlar hiç diyemezler, çünkü müslüman böyle şeyler diyemez, müslümanlara iftira etmiş olurlar...