Başlık | Yazı |
---|---|
Mürekkeb |
Birleşik olan, parçalanabilen. Basitin zıddı. |
Murdâr |
Kendiliğinden ölmüş veya kasten besmelesiz kesilmiş olan hayvan, leş ve domuz eti gibi kendileri kat'î yâni kesin ve açık delîl ile haram olan şey (Bkz. Lâşe). |
Mürcie |
"Günâh işlemek insana zarar vermez. Âsî (isyân eden), fâsık (açıktan günâh işleyen) azâb görmeyecektir" diyerek, Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda olanlardan) ayrılan bozuk fırka. |
Murat |
İstek, arzu, maksat. Seçilen. |
Murâkabe |
1. Kontrol etmek, inceleyip vaziyeti anlamak. |
Mürâî |
İki yüzlü, olduğunun aksine kendisini iyi gösteren, gösteriş yapan, riyâkâr. (Bkz. Riyâ) |
Mürâhıka |
Dokuz yaşına girdiği hâlde henüz bâliğa olmamış yâni ergenlik çağına gelmemiş kız çocuğu.
|
Mürâhık |
Âkıl ve bâlig yâni ergenlik çağına ulaşmadığı hâlde ulaşmış gibi gösteren erkek çocuk. |
Murâd-ı Velî |
Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında yaşamış velîlerden. Babası Aliyyül Vukua, Türkistan'dan hicret edip Hicaz-Şam-Urfa yoluyla Çankırı'ya gelip yerleşmiş mübârek bir zâttır. Çankırı'nın Eldivan ilçesi Seydi köyünde medfun bulunan... |
Murâd-ı Münzâvî |
İstanbul'da medfûn bulunan en büyük üç evliyâdan biri. 1644 (H.1054) senesinde Buhârâ'da doğdu. |
Murâd-ı İlâhî |
Allahü teâlânın murâdı; irâde buyurduğu, emrettiği. |
Murâd Baba |
Yaşadığı devir hakkında bilgi bulunamayan Murâd Baba'nın kabri, Elazığ Harput'ta Balak Gâzi bahçesindedir. Türbesi, kazılar sırasında cesedinin çürümemiş olarak bulunmasından sonra yapılmıştır. |
Murâd |
1. İstenilen; arzû edilen şey. |
Murâbaha |
Satın alınan bir malı, alış fiyatını söyleyerek ve üzerine kâr koyarak başkasına rızâsı ile satmak. |
Münzevî |
İslâmiyet'in emirlerini yapmak, yasaklarından sakınmak, kötülüklerden korunmak ve kalb huzûru ile ibâdet yapabilmek için bir köşeye çekilmiş olan kimse.
|
Müntekim |
İntikam alıcı. Zâlim ve mütekebbir (kibirli) cânîleri başkalarına ders olacak şekilde cezâlandıran, âsîleri ve taşkınlık yapanları şiddetli azâb ile azablandıran. |
Müntehî |
Sona eren, nihâyete kavuşan. Tasavvuf yolunda çıkılabilecek derecelerin sonuna varan velî. |
Münteha |
Netice, son yer. |
Münkir |
İnanmayan, kabûl etmeyen, inkâr eden kimse. (Bkz. İnkâr) |
Münker ve Nekir |
Kabirde suâl soran melekler. |
Münker |
Yapılması uygun olmayan, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle ve müctehidlerin (dinde söz sâhibi âlimlerin) söz birliği ile yasak edilen şey; günah. (Bkz. Haram) Şüphesiz insanlar münkeri görüp de men etmedikleri zaman, onların... |
Münkatı |
Kendilerine zekât verilen sınıflardan biri; cihâd ve hac yolunda muhtâc kalanlar. |
Munise |
Ünsiyetli, alışılan, cana yakın, sevimli. |
Munis |
Ünsiyetli, alışılan, cana yakın, sevimli. |
Münire |
Işık veren, parlak, nurlu. |
Münîr |
Nurlandıran, aydınlatan. |
Münife |
Yüksek, büyük, meşhur. |
Münif |
Yüksek, büyük, meşhur. |
Münibe |
Hakka dönen, pişman olan. |
Münib |
Hakka dönen, pişman olan. |
Münezzeh |
Kusur, eksiklik ve muhtâçlıktan uzak. Allahü teâlânın noksan sıfatlardan uzak olduğunu bildirmek için kullanılan bir tâbir. Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: |
Münevver |
Kalbi aydınlanmış, mânevî kirlerden ve paslardan temizlenmiş. |
Münevver |
Aydınlatılmış, kültürlü ve bilgili, aydın. |
Müneccim |
1.Yıldızların hareketlerini gözetleyerek geleceğe dâir haber verdiğini iddiâ eden, yıldız falına bakan kimse. Astrolog. |
Münciyyât |
Felâketlerden kurtarıcı bilgiler; ibâdetler, iyi ameller. |
Münciye |
Kurtaran, halaskâr. |