Sual: İbni Sebeciler, Peygamber efendimizin iki kızını verdiği mübarek damadı Hazret-i Osman’a da hâşâ kâfir diyorlar. Kur’an-ı kerimi değiştirdi, iş başına hep akrabalarını getirdi diyorlar. Böyle söylemek doğru mudur?
CEVAP
Hazret-i Osman (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin iki kızıyla evlenmekle şereflenmiş damadıdır. İnsanlık tarihinde bir peygamberin iki kızıyla evlenmek ondan başkasına nasip olmamıştır. Hayatta iken ismen Cennet ile müjdelenmiş on kişiden biri olup, Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’den sonra eshab-ı kiramın en büyüğüdür. İlk iman edenlerden ve malını canını Allah ve Resulü için feda edenlerdendir.

İbni Sebecilerin bu iftirası için, yukarıda birinci ve ikinci maddelerde yeterli cevap, hâşâ ona dil uzatanların, kâfir diyenlerin kendilerinin kâfir olduklarına dair yeterli delil vardır. Burada birkaçını tekrar yazalım:

Hazret-i Osman, Medine'ye hicretle şereflenen, Allah’ın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerden olduğu için Cennetliktir. İşte âyet-i kerime meali:
(Muhacirlerin ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve Onların yolunda gidenlerden Allah razıdır. Onlar da Allah’tan razıdır. Allah, Onlar için Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]

Hazret-i Osman, Eshab-ı kiramdan olduğu için Cennetliktir. İşte âyet-i kerime meali:
(Allah, [Eshab-ı kiramın] hepsine de en güzeli [Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]

Hazret-i Osman, Allah Resulü tarafından ağaç altında söz verenlerden olduğu bildirildiği için Cennetliktir. İşte âyet-i kerime meali:
(Ağaç altında, sana söz veren müminlerden, Allah razıdır.) [Fetih 18]

Cabir bin Abdullah dedi ki, Resulullah, (Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!) buyurdu. [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]

Bu sözleşmeye, Biat-ür-rıdvan denir. Çünkü, Allahü teâlâ, bunlardan razıdır. (İmam-ı Begavi Meâlimüttenzil)

Resulullah biat-ı rıdvan ile emrettikleri vakitte, Hazret-i Osman’ı Mekke-i mükerremede, Kureyşe haberci göndermiş idi. İnsanlar ile biat ettiğinde, (Muhakkak ki Osman, Allah’ın ve Resulünün hacetini [işini] görmektedir!) buyurup, mübarek ellerinin birini kendisi için, birini Hazret-i Osman için kıldı. Kendileri için kıldığı eli, Osman için kıldığı el üzerine koyup, Hazret-i Osman yerine biat etti.

Hazret-i Osman, Peygamber efendimizin damadı olmakla şereflendi. Bu nimet ve şeref vesilesiyle de Cennetliktir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab
[arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]

(Esharımın
[zevce tarafından olan hısımlarımın] Cennetlik olmasını istedim. Rabbim de bu isteğimi kesin olarak kabul etti.) [Hakim]

(Benimle evlenen veya kız alıp verdiklerim, Cehenneme girmez.)
[Deylemi, İ. Neccar]
Sırf bu hadis-i şerifler bile Hazret-i Osman’ın Cennetlik olduğunu göstermektedir.

Resulullah efendimiz, kızı Hazret-i Rukayye’ye buyurdu ki:
(Ey canım kızım, Osman’a çok sevgi göster! Zira Eshabım arasında ahlakı bana en çok benzeyen odur.) [Mesabih, Mirat]

Mirat-ı kâinatda deniyor ki:
Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın emri ile kızı Rukayye’yi Hazret-i Osman’la evlendirdi. Hazret-i Rukayye vefat edince, Hazret-i Osman’ın gözlerinden yaşlar akmaya, yani ağlamaya başladı. Bunu gören Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Ya Osman ağlama! Allah’a yemin ederim ki, yüz kızım olsa ve vefat etseler, bir tane kalmayıncaya kadar sana verirdim. İşte, Cebrail aleyhisselam geldi. Allahü teâlânın, ölen kızımın yerine kardeşini, [Ümmi Gülsümü] aynı mehr sana vermemi emrettiğini bildirdi.) [İbni Asakir]

Kızı Ümmi Gülsüme de, (Kızım, zevcin Osman, Ceddin İbrahim peygambere ve baban Muhammede [aleyhisselam] herkesten daha çok benzemektedir) buyurdu.

Hazret-i Osman âyet-i kerimelerle Cennetle müjdelendiği gibi, ikram olarak ismen de Cennetle müjdelendi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Osman Cennettedir.) [Tirmizi, İbni Mace, Taberani, İ. Asakir, Beyheki, Dare Kutni, Hakim, Ebu Nuaym, İbni Said]

(Ya Osman, benden sonra sana da hilafet verilecektir. Münafıkların sözüne bakıp da hilafeti terk etme! O gün oruçlu ol, benim yanımda iftar edersin.)
[İbni Adiy]

(Ya Osman, Allahü teâlâ sana hilafet gömleğini giydirecektir. Münafıklar çıkartmak isteyeceklerdir. Bana kavuşuncaya kadar onu çıkartma!)
[İbni Mace, Tirmizi]

(Bir kimseyi, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’den üstün gören beni yalanlamış olur.)
[Rafi'i]

(Cebrail dedi ki: Allahü teâlâ buyuruyor ki, "Her ümmet kıyamette susuzluk görecek, yalnız Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’yi sevenler müstesna.)
[Rafi'i]

(Şu dört kişinin sevgisi bir münafığın kalbinde toplanmaz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali.)
[İbni Asakir]

(Allahü teâlâ, namazı, zekatı ve orucu farz ettiği gibi, Ebu Bekri, Ömer’i, Osman’ı ve Ali’yi sevmeyi de farz etti.)
[Vesile]

(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin yoluna sımsıkı sarılın!)
[Buhari]

(Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, dinde en sağlam olanı Ömer, en hayalısı Osman, en iyi hüküm vereni ise Ali’dir.)
[İbni Asakir, Ebu Ya’la]

Hazret-i Osman gelince Peygamber efendimiz, mübarek ayaklarını örttü. Sebebi sual edilince, (Osman’dan melekler haya eder, ben haya etmez miyim) buyurdu. [Beyheki]

Hazret-i Ali, bir gün Hazret-i Fatıma’yı incitmişti. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer Peygamber efendimize ricada bulundularsa da, Peygamber efendimiz Hazret-i Ali’yi affetmedi. Hazret-i Osman rica edince affetti. Sebebini sorduklarında buyurdu ki:
(Öyle birinin şefaatini [ricasını, af talebini] kabul ettim ki, yer ile göğün yerini değiştir diye, Allah’tan istese, Allahü teâlâ bunu kabul edip değiştirir. Yahut "ya Rabbi bu ümmetin hepsinin günahlarını affet!" dese, affeder.) [Mesabih]

Öldürülmesi gerekenlerden olan İbni Ebi Sürh, Mekke’nin fethinde Hazret-i Osman’ın evine sığınmış ve Müslüman olmuştu. Hazret-i Osman, bu zatı getirip, (Ya Resulallah, bununla da biat eyle) demişti. Peygamber efendimiz, Hazret-i Osman’ı çok sevdiği için, o zat ile de biat etmişti.

Resulullahın yanına bir cenaze getirildi. Namazını kılmadı ve (Bu adam Osman’a düşman idi. Onun için, Allahü teâlâ da, buna düşmandır) buyurdu. (Tirmizi)

Peygamber efendimiz, Ebu Musa Eşari’ye, (Kapıdan girenleri Cennete müjdele) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer girdi. Kapı tekrar çalınınca, (Kapıyı aç, gelenin Cennetlik olduğunu müjdele! Başına belalar geleceğini söyle) buyurdu. İçeri giren Osman idi. (Buhari)

Allah Resulünün damadı Hazret-i Osman’a yapılan iftiralar:

1) İbni Sebeciler diyor ki: (İş başına akrabasını getirmesi yanlıştır. Paraları akrabalarına yedirdi. Müslümanların başına geçmesi talihsizlik oldu.)
CEVAP
Eshab-ı kiram kitabında diyor ki:
Hazret-i Osman’ın kendi akrabasına ihsanda bulunması da, İslamiyet’in emrettiği bir şeydir. Sıla-i rahm sevabına kavuşmuştur. Bunları, Beytülmaldan değil, kendi malından verdi. Fakat, beyt-ül-malda olan hakkını almayıp, Müslümanlara dağıtmak, fazilet iken, bir suç gibi göstermek çok çirkindir. Hazret-i Osman’ın akrabaları cihat ettiler, çok kahramanlık yaptılar. Her mücahid gibi, bunlara da haklarını vermesi gerekirdi. Hazret-i Osman zamanında, İslamiyet’in Asya’ya, Afrika’ya yayılmasında, onun bol ihsanlarının çok faydası oldu. Resulullah da, ganimetten, Kureyş kabilesinden olanlara başkalarından daha çok verirdi. Haşim oğullarına bunlardan da çok verirdi.

Hazret-i Ali, Hazret-i Osman’ın katillerine kısas yapmadı. Ebu Musel-Eşariye ve Ebu Mesud-i Ensariye saygı göstermedi. Müslümanların kanlarının dökülmesine mani olmadı. Tebük gazvesinde bulunmadı. Bunlar, Hazret-i Ali’nin şerefini azaltmaz.

Müctehidin, kendi ictihadı ile hareket etmesi suç olmaz. Halifenin, dilediğini, dilediği işin başına geçirmesi hakkıdır. Hatta vazifesidir. Akrabasının kabiliyetlerini daha iyi bildiği ve kendisine daha itaatli oldukları için, onları tercih etmesi iyi oldu. Onların yaptığı yanlış işler, onun emri ile değildi. Halifenin gaybı bilmesi lazım gelmez. Velid bin Ukbeye kısas yapmaması, şikayetleri değerlendirebilmek içindi. Kufeliler, Velid şarap içti diye haber verdiler. Hazret-i Ali’ye emredip, Velid’e had cezası vurdurdu.

Hazret-i Osman çok zengin bir tüccar idi. Bütün malını ve mülkünü Resulullah için feda etti. Mesela, Tebük gazvesinde Hazret-i Osman, kendi ticaret malından üç bin deve, 70 at, on bin altın getirdi. Resulullah efendimiz, bunları askere dağıtıp buyurdu ki:
(Bugünden sonra Osman’a günah yazılmaz, yani Allah onu günahtan korur.) [Tirmizi]

Hazret-i Osman’ı öven hadis-i şeriflerden ikisi şöyledir:
(Benim Cennette arkadaşım Osman’dır.) [Tirmizi]

(Osman’ın şefaati ile, Cehennemlik olan 70 bin kişi sorgusuz Cennete girecektir.) [İ. Asakir]

Hazret-i Osman zamanında Horasan, Hindistan, Maveraünnehr, Semerkand, Kıbrıs, Kafkasya, Afrika’nın birçok yerleri ve Endülüs fethedildi. Acem devletini tarihten sildi. Amcasının oğlu ve damadı Mervan bin Hakemi vezir yaptı. Mervan, çok zeki, çok akıllı ve fıkıh âlimi bir zat idi. Kur’an-ı kerimi çok güzel okur, günahlardan sakınırdı. Mührünün üzerinde (Allah’a güvenirim, ondan isterim) yazılı idi. (Eshab-ı Kiram kitabı)

2) İbni Sebeciler diyor ki: (Osman ve diğer ilk iki halife Kur’anı değiştirdi.)
CEVAP
Tuhfe-i isna aşeriyye
kitabında buyuruyor ki:
Üç Halifeye yapılan bu çirkin iftiraya karşı en güzel cevabı, Allahü teâlâ veriyor. Hicr suresinin dokuzuncu âyetinde mealen, (Kur’anı biz indirdik, elbette yine onu biz koruyacağız) buyuruldu. Allahü teâlânın koruduğunu hiçbir insan bozabilir mi? Onların bu sözü, Hazret-i Osman’ı, Allahü teâlâdan daha güçlü bildiklerini gösteriyor. Halbuki, onlar her fırsatta, üç Halifeyi kötülemektedir. Burada Hazret-i Osman’ı, Allahü teâlâya ortak yapacak kadar yükseltiyorlar.

İran’daki din adamlarından Küleyni, Hişam bin Sâlimin ve Muhammed bin Hilalinin, Kur’an değişmiştir, dediklerini yazıyorlar. Ehl-i sünnet âlimleri de, Allahü teâlânın mealen, (Kimse Kur’an-ı kerimi değiştiremez) buyurduğunu yazıyor. Fussilet suresinin 41 ve 42. âyet-i kerimelerinde mealen, (Kur’an, eşi benzeri olmayan bir kitaptır. Ona önünden, ardından [hiçbir yönden, hiçbir şekilde] bâtıl gelemez [hiçbir ilave ve çıkarma yapılamaz. Çünkü] O, kâinatın hamd ettiği hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafından indirilmiştir) buyuruldu. [Kur’anı Allah indirdiği için, onu bozabilecek birisinin çıkamayacağı açıkça bildiriliyor.]

[
Bu hususta birkaç âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Rabbinin sözü doğruluk ve adaletle tamamlandı. Onun sözlerini [Kur’anı] değiştirebilecek [hiçbir şey, hiçbir kuvvet] yoktur.) [Enam 115]

(Kulumuza
[Resule] indirdiğimizden [Allah’tan geldiğinden] bir şüpheniz varsa, iddianızda doğru iseniz, Allah’tan gayri şahitlerinizi [bilginlerinizi] de yardıma çağırıp, haydi onun benzeri bir sure meydana getirin! Bunu yapamazsınız, asla yapamıyacaksınız da.) [Bekara 23, 24]

(De ki: Bu Kur’anın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler toplanıp, birbirine destek de olsalar, yemin olsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar.)
[İsra 88] (14 asır geçtiği halde, birçok din düşmanı, hâşâ Allah’ı yalancı çıkarmak için uğraşmışsa da bunu yapamadılar.]

(Eğer Kur’an, Allah’tan başkasından gelmiş olsaydı, içinde pek çok tutarsızlık
[tenakuz, çelişki] bulunurdu. Bunu düşünemiyor musunuz?) [Nisa 82]

(Eğer o
[Peygamber] bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47]]

Allahü teâlânın koruduğu bir şeyi kim değiştirebilir? Peygamberimizin, Kur’an-ı kerimi, indiği şekilde bildirmesi vacip idi. Resulullah zamanında, bir kimse müslüman olunca, önce Kur’an-ı kerimi öğrenirdi. Her öğrenen başkalarına öğretirdi. Resulullahın huzurunda, Kur’an-ı kerimi ezberlemiş binlerce müslüman vardı. Bazı gazalarda, yetmişten çok Kur’an hafızının şehid olduğu, tarih kitaplarında yazılıdır.

Bu güne kadar, dünyanın her tarafında, İslam memleketlerinde, yüzbinlerce hafız yetişti. Bunların Kur’an okumaları büyük ibadet idi. Her müslüman, namazda ve namaz dışında, ezberden Kur’an-ı kerim okumaktadır. Her müslüman çocuğu, mektebe başlayınca, ona her şeyden önce, Kur’an-ı kerimden parçalar ezberletilir. Kur’an-ı kerim, Küleyni’nin kitabı ve Ebu Cafer Tusi’nin Tezhib kitabı gibi değildir ki, sandıklarda kilitli bırakılıp, tenha zamanlarda birkaç kişi gizlice okusun!

Halbuki, Şiilerin bütün kitaplarında yazıyor ki, Ehl-i beyt-i nebevinin ve oniki imamın hepsi, bu Kur’an-ı kerimi okurlardı. Dosta, düşmana, senet olarak, bu Kur’anı gösterirlerdi. Bunun âyetlerini tefsir ederlerdi. İmam-ı Hasan-i Askeri’nin tefsiri diyerek sakladıkları tefsir kitabı, bu Kur’anın tefsiridir. Oniki imam, çocuklarına, kadınlarına, talebelerine, hep bu Kur’an-ı kerimi öğretirlerdi. Namazda, bu Kur’anı okumalarını emr ederlerdi. Bunun içindir ki, Şii âlimlerinden şeyh ibni Babeveyh bile, İtikadat kitabında, bu yoldan Hazret-i Osman’a saldırmanın yanlış olduğunu bildirmiştir. (H. S. Vesikaları)