Birinci cihan harbinden önce, kansız bir kimseye, başka bir insanın kanı şırınga edilince, bazen hemen ölüyordu ve onun önüne geçilemiyordu. Bazı kimselerin kanının serumunda, belli iki maddenin bulunduğu görüldü. Aglütinin denen bu maddeler birbirine benzemez. Biri (alfa) ile ikinci (beta) ile gösterilir. Bazı kimsenin alyuvarlarında da, pıhtılaşabilen iki madde bulunuyor. Bunlar da, birbirine benzemez. Birine A, ikincisine B denir. Bir insana kan verildiği zaman, A özellikle alyuvarlar, alfa maddesi bulunan seruma gelince veya B özellikli alyuvarlar, beta bulunan seruma gelince (Aglutination) olur. Yani, dışardan gelen kandaki alyuvarlar bir araya yığılıp, pıhtı hâlinde çöker ve kan verilen kimse hemen ölür. Her insanın kan serumunda, kendi alyuvarlarındaki pıhtılaşabilen maddeyi pıhtılaştırmayan aglütinin bulunur. Yoksa, herkesin kanı kendiliğindende pıhtılaşarak ölürdü. Bu bakımdan dört türlü kan grubu vardır:

1- 0 (sıfır) grubu: Bu grubda bulunanların alyuvarlarında A ve B maddeleri yoktur. Serumlarında alfa ve beta vardır. Bunların alyuvarları hiç bir serumda pıhtılaşmaz. Herkese kan verebilirler. Verdikleri kan az olduğundan, serumla verilen alfa ve beta aglütininleri, kan alan kimsenin alyuvarlarını pıhtılaştırmaz. Bu grubdakiler, başka grubdakilerden kan alamazlar.

2- A grubu: Bu grubda olanların alyuvarlarında, yanlız A maddesi vardır. Serumlarında yanlız beta bulunur. Bunlara yalnız kendi grublarında veya 0 grubunda bulunan kimselerin kanı verilebilir. Bunlar, yanlız kendi grublarında veya AB grubunda bulunanlara kan verebilirler.

3- B grubu: Bu grubda bulunanların alyuvarlarında yanlız B vardır. Serumlarında, yanlız alfa bulunur. Bu grubdan veya 0 grubundan kan alabilirler. Ancak kendi grubuna veya AB grubundakilere kan verebilirler.

4- AB grubu: Bu grubda olanların alyuvarlarından hem A ve hem de B bulunur. Serumlarında hem alfa hem beta bulunmadığından, dışardan gelen alyuvarları çökdürmezler. Her grubdan kan alırlar. Çünkü dışardan gelen alfa ve beta aglütininleri hem azdır, hem de bunların kanında dağılarak daha tesirsiz kalıp, alyuvarları çökdürmez. bunlar AB den başka grubdakilere kan veremezler.

Bir insan bütün hayatı boyunca, bu dört grubdan birisinde bulunur. Herkes kendi kan grubunu öğrenmeli, nüfus cüzdanına yazılmalıdır. Fakat gebelik, lohusalık, narkoz, radyoterapi ve arsenikli ilâçların, kan grubunu bazen değiştirdiği görülmektedir.

Yüz kişi üzerinde yapılan tecrübede, kırkbeş kişi =, onbir kişi A, kırk kişi B ve dörü kişi AB grubunda bulunmuştur.
Kan grubu tayini, adli işlerde faydalı olmaktadır. Şüpheli birinin elbisesinde görülen kan lekesinin grubu, bu kimsenin kan grubuna uygun bulunmazsa, (elim kesildiği zaman üstüne kan damlamıştı) gibi sözünün yalan olduğunu meydana çıkarır.

Çocuğun kan grubu, babasının veya anasının kan grubuna benzer. Bir çocuğun kan grubu, anasının kan grubuna benzemezse, babasının kan grubunda olduğu anlaşılır. Bu çocuğun babası olduğu sanılan adamın kan grubu, çocuğun kan grubuna benzemezse, bunun babası olmadıpı anlaşılır. Fakat, bu çocuğun grubunda olan bir adamın, bu çocuğun babası olduğu kesin olarak söylenemez. Çünkü, aynı grubda bulunan, başka çok adam vardır.
Grubu belli olan (rest serum)dan, bir cam üzerine, bir damla konur. Üzerine bir damla % 10'luk sodyum sidrat eriyiği konur. İki dakika sonra berrak kalırsa, aglütinasyon yoktur. Bulanırsa, vardır. (test serum) piyasada satılmaktadır. Bozulmadan iki üç ay saklanabilir.

İnsanda ABO sisteminden başka, Rh sistemi de kan naklinde önemlidir. Ayrıca kan naklinde önem taşıyamayan bir takım alt grublar da vardır.
Rh Faktörü: 1940 yılında Landsteiner ve Wiener tarafından keşfedilen alyuvarların üzerinde bulunan bir antijendir. Rhesus maymununun kanı kullanılarak tavşan ve hint domuzunun kan serumlarında antikorlar rmeydana getirilmiştir. Bu antiserum insan kanları ile karşılaştırıldığında % 80 insanın kanındaki alyuvarları kümeleştirdiği gözlenmiştir. Kümeleşen alyuvarların sahiplerinin Rh pozitif, yani bu antijeni bulunduran şahıslar olduğu söylenmiştir. Kümeleşmeyen kanlarda ise, Rh antijeninin bulunmadığı yani bunların Rh negatif olduğu anlaşılmıştır.

Rh faktörü, kan nakillerinde ve yeni doğan bebeklerde kan uyuşmazlığından dolayı ortaya çıkan kan hastalığında önemlidir. Kan nakillerinde, kan veren ile alıcının kanlarının uyuşmaması çok tehlikeli neticelere yol açar. Kanı Rh negatif olan kişide, Rh faktörüne karşı antikorlar yoktur. Yanlışlıkla bu kişiye Rh pozitif kan verilirse buna karşı antikorlar meydana gelir. İkinci bir defa bu kişi Rh pozitif kan ile karşılaşırsa nakledilen kanın alyuvarları bu antikorlar tarafından harabedilir. Kişide ağır bir hastalık tablosu ortaya çıkar.

Anne ile çocuk arasında ortaya çıkan Rh uyuşmazlığı ise şöyledir: Anne Rh negatif, baba Rh pozitif ise bunlardan meydana gelecek çocuğun Rh pozitif olma ihtimali vardır. Anne Rh negatif, çocuk Rh pozitif olursa ilk doğumda genellikle bir prıblem ortaya çıkmaz. Ancak anneye daha evvelden Rh pozitif kan nakli yapılmışsa o zaman çocukta hastalık ortaya çıkar. Esas problem, ikinci çocuğunda Rh pozitif olması durumunda olur. Çünkü ilk doğum sırasında anne kanı bebeğin kanı ile karşılaşmış ve Rh faktörüne karşı antikorlar teessüs ettirmiştir. Bu antikorlar plasentadan (çocuğun rahimdeki ''eş''inden) geçme özelliğindedir. Çocuğa geçen bu antikorlar çocuğun alyuvarlarını harap etmeye başlarlar. Çücukta iyileşmeyen sarılık, genel ödem durumları ortaya çıkar. Bu tehlikeli sonuçlara engel olmak için, rahim içinde iken çocuğun kanının değiştirilmesi veya anne kanında antikor hasıl olmasına engel olunmasına çalışılır.

Kan uyuşmazlığının derecesine göre ve antikorların etki şiddetine göre çocuk ya doğduktan kısa bir süre sonra ölür veya çeşitli derecelerde sarılık olarak doğar. Böyle çocukların sakat kalmasını önlemek için hemen çocuğun kanı tamamıyla değiştirilir, şua (ultravi-ole) ve ilaç tedavisine geçilir.
Anne (Rh (-), baba Rh ( +) ise kan uyuşmazlığı tehlikesine maruz olan doğacak çocukları korumak için ilk doğumdan sonra 48 saat içerisinde anneye antikor meydana gelmesini önleyici Rhogam adlı ilaç uygulanır.