Rumeli'de yaşayan büyük velîlerden. Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin yolunda idi. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1573 (H.981) senesinde Belgrat'ta vefât edip, orada defnedildi.

Aklî ve naklî ilimleri tahsîl etmek için İstanbul'a gelen Nasûh Çelebi, zamânının meşhûr âlimlerinden istifâde etti. Bu arada tanıştığı, Nakşibendiyye yolunun mensublarından İskender Efendinin sohbetlerine devâm etti. O mübârek zâtın ilim ve feyzinden istifâde etti. Yıllarca hizmetinde bulunup, kalbini tasfiye ve nefsini tezkiye eyledi.Ahlâkı güzelleşti. Yüksek makamlara kavuşup kemâle geldi.Serhat boylarında, insanlara doğru yolu göstermek, Allahü teâlânın rızâsı için cihâd eden İslâm ordusuna yardım etmek vazifesi ile Belgrat'a gönderildi.

Hocasından aldığı emir üzerine Belgrat'a giden Nasûh Çelebi, orada insanlara nasîhat edip, Resûl-i ekremin güzel ahlâkını, Selef-i sâlihînin doğru yolunu yaymakla meşgûl oldu. Hâl ve hareketleri ile İslâmiyeti anlattı. Gariblerin, kimsesizlerin yardımlarına koştu. Pekçok talebe yetiştirip, kıymetli eserler yazdı. Bu eserlerinden biri, hakîkat ve mârifet sırlarını açıkladığı Terşîhat adlı pek kıymetli eseridir.

Nasûh Çelebi, büyük küçük ayırmaz; fakir, zengin herkese iyi muâmelede bulunurdu. Tevâzu ve cömertliği çok fazlaydı. Düşkünler, fakirler ve garibler onu çok severlerdi.

Nakledilir ki: "Hiç kimsesi olmayan Bâbâ Câfer isminde meczûb biri vardı.Nasûh Çelebi, onunla bizzat ilgilenirdi.Bir araCâfer Baba hastalandı. Hastalığı artınca, Nasûh Çelebi onu yıkadı, üstünü başını temizledi. Temiz gömlek giydirip yatağına yatırdı. Vefât edince de, lâzım olan hizmetlerini bizzat görüp, yıkayıp kefenleyerek defneyledi."

Nasûh Çelebi, vefâtından önce, kendisi ile berâber Belgrat'tan iki sâlih kimsenin daha vefât edeceğini haber verdi. Aynı anda üçü de vefât etti.Diğer iki zât, Hatîb Ahmed Çelebi ile Mahmûd adlı ümmî bir zât idi.

Belgrat eşrâfındanAğazâdeMehmed Çelebi anlatır: Merhûm Nasûh Çelebi hastalanınca, ziyâretinde bulunup sünneti yerine getirmek için evlerine gittim. Huzûruna girdiğimde, onda bir rahatlık gördüm ve; "Elhamdülillah! Hâlinizde bir hayli düzelme ve hayır alâmetleri vardır" dedim. Kollarını açtı. "Şu güller, sünbüller." deyip kollarındaki kızamıkların yerlerini gösterdi. O sırada hanımı, içeri girmek için haber gönderdi. "Bundan sonra bizim gözümüze görünmesi onun için uygun olmaz." cevâbını verdi. İçeri girmesine müsâade etmedi. Ölüm hâli görüldüğünde, başını yastıktan kaldırdı. Sağına ve soluna işâret ederek; "Ve aleyküm selâm, ve aleyküm selâm" dedi. Sonra Yâsîn-i şerîfi okumaya başladı.Tamamlayamadan rûhunu Hakk'a teslim etti.

Sevenlerinden biri anlatır: "Vefât ettiği gece yanında kaldım. Bütün gece yeşil bir çekirge, çevresinde dolaştı durdu.Sabah olunca kayboldu. Nereye gittiğini göremedim."

1) Kitâb-ı Silsilet-il-Mukarrebîn ve Menâkıb-il-Müttekîn (Münîrî) vr. 99 a

2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.289